Sene-i zemherinin dokuz yüz yetmiş kuşağı çocukluğumun. Harput'un soğuk bir kış gününde ve sanırım On-On iki yaşlarındayken tanıdım onu. İri yarı uzun boylu ve heybetli bir adamdı. O çocukluğumda tanıdığım ilk anlık korktuğumdu. Çocukluk hayallerimin de etkisiyle benim gözümde dev idi. Bu hali çocukları korkutsa da beni hiç o kadarda korkutmadı. Ve bir kez daha onu tanımak ve onunla ilgili anılarımın olması bana gurur veriyor. Siyah uzun saçları ve kirli sakalı ile de oldukça haşmetliydi. Üstelik Arapça bildiğini söylerdi. Ve onun adı deli Cevdet’ti. O ise kızdığı vakit bize hep “Ebe Dinen Ebe Dinen” diye bir söz tekerleyip dururdu. Anlamını bilmezdik. Fakat sonradan bizden büyük olanlar bu sözün Kürtçe olduğunu ve karşılığı “Siz Delisiniz” demek olduğunu söylediler. Çocukları çok sever hep onlarla onmak isterdi. İsterdi ya biz çocuklar ise dış görünüşüne aldanıp yanımızdan uzaklaştırmak için etmediğimizi bırakmazdık bu deli cübbesi giymiş evliya tarzı adama. Biz çocuklar ondan hep çekinerek kızdırır alay eder kartopu atardık hep. Harput’ta çarşının içinden geçen ana cadde eski belediye konağının yani müzeyle karşılıklı kesiştiği köşeden sola tarafa yani İmam Efendi Beyzade Mezarlıklarına ve civar bağlara doğru çıkan cadde bir rampayla devam eder. İşte biz çocuk genç herkes bu caddeden yukarılara Beyzade efendinin yakınlarına kadar gider toplanırdık. Elimizde leğen, tahta el yapımı kızak, ya da ayaklarımıza naylon sandaletler giyip caddeden aşağıya hızlı hızlı tahtadan yapılı kızaklarla veya çömelir vaziyette kayardık. Deli Cevdet’te bizimle olurdu. O kayamaz belki de bilmiyordu. Ama gezmeyi çok sevdiği için hep gezerdi.

               Babam okulda hademe olduğundan oturduğumuz evde okulun sınıftan bozma lojmanıydı. Arap baba türbesine bitişik asıl lojmanın sokak girişi Arap babayla türbesiyle aynı sokakta ve yan yanaydı. Lojman bize küçük geldiğinden tam arkasında ve kullanılmayan eski bir sınıfa babam yetkili müdürden izin alarak bir kapı açıp lojmana dâhil etti. Böylece bu sınıf sayesinde arka kapısı okula açılan bahçemiz ile bir odamız oldu. Bir gün babam deli Cevdet’i artık nerde görmüşse bilmiyorum alıp bizim eve getirmişti. Babam ve deli Cevdet okulun bahçesinden geçip bizim eve geldiler. Ve Cevdet tam Arap babanın mescidi duvarına tutunup bakıp hemen bir dua okudu. Sonrada etrafına göz gezdirmeye başladı. Gözleri zaten kara ve iriydi ki fal taşı gibi daha da irileştirdi. Bahçeye hızlı hızlı baktı. Sonrada koşup evin içine girdi. Bizde ne yapacak diye peşinden daldık içeri. Heyecandan titriyor ve parmağıyla bulunduğu ayak bastığı yerin tabanını altını göstererek şöyle dedi.

-Ebe dine işte buda aha buda dedi babama

-Ne var orada bişi yok ki her yer beton diyerek babam karşılık verdi.

-Yoğ yoğğ  Altun vaa buda  Altunn 

-Aha buraa buraa  Altunnn vaa  Altunn vaa diye bağırıyordu.

Daha sonra babam acıkmadın mı sen diye sorunca dediklerine deli diye aldırmadan

-He acıhtım çok acıhtım yemek varmı? 

-Vaa mı yemek he vaamı diye gülerek sordu akıllı deli cevdetim

             Ve sadece annemin ekmek ayran getirdiğini hatırlıyorum. Yemek yemesi hızlı ve üstüne başına dökmesine aldırış etmedi hiç. O soğuk ayran kirli siyah kırçıl sakallarından akıp yine siyah Paltonun yakalarından aşıp ta yarı açık göbeğine ulaşıyordu. Belli ki acıkmış ve ekmeği çiğnemeden yutuyordu. Kırıntılar o kadar çok yere dökülüyordu ki bir tavuğu bile doyurabilirdi. Biz babam olduğu halde annemle korkuyorduk az da olsa bize bir şey yapar diye ama öyle olmadı. Bu muhterem zatın asıl bulunduğu beden ve kıyafetler altında daha başka bir evliya kişiliği vardı. Daha evvelden de büyüklerden dinlemiştim. Deli Cevdet ayrıca Upanişadlar ( Hinduizm'in felsefi ve daha çok mistik yapıdaki kutsal kitaplarıdır.) hakkında oldukça kafa yorduğunu ve Hintli şair Tagor’a özel ilgi duyuyordu. Ayrıca Elazığ’da kapalı çarşıdaki Ayakkabıcılar esnafından kunduracı Kör Fethi de onun en yakın dostuymuş meğer. Ve zaman zaman onun dükkânına gidermiş. Sohbet edip felsefe hakkında tartışırlarmış. Ki hep görüş ayrılığı olması sebebiylede sık sık kör Fethiyle küser sonradanda barışırlarmış. Ayrıca deli Cevdet’in sık sık Kemal amca diye biriyle inek pazarlığı yaptığı da anlatılanlar arasındadır. Sık sık Kemal amcaya Avrupa’dan veya Hindistan’dan inek getirmenin ne kadara mal olacağını sorarak merak edermiş. Sonrada mal karşılığı Hindistan’dan inek satın almanın daha ucuza geleceğine karar verirmiş. Hindistan’da inekler kutsal sayıldığı içinde belki de bedava alabilmeyi hayal edermiş. İneği getirmekteki maksadıysa ineğin bir gözünü Kunduracı Fethi’nin kör gözü yerine takarak hayatta ki en yakın can dostunun kör gözünün görmesini sağlamakmış. Hindistan’dan ucuza alınan ineği yol masrafları çok pahalı ve Elazığ’a getirmenin zor olacağını duyunca da bu kez 

Deli Cevdet: Nedek ya Baba yerli inek olsun derdi. 

Neden illa da “inek gözü” diye soran ahbaplarına da şöyle cevap verirmiş.

Deli Cevdet: Çahtırmayın,  Utanmasın haa gardaşım

Deli Cevdet: Fethi gakkonun şindiki halına bahmıyasız haa

Deli Cevdet: O bilmiy ama ben bilim

Deli Cevdet: Önceki hayatında saten inekti baba yanıtını verdiğini anlatmıştı.

                  Onun renkli hayatı Fırıncı Sadık, Muhtar Hacı Fehmi, Gazinonun işletmesici ermeni asıllı Simon Efendi, Bakkal Haselli Mehmet ve Mustafa Katipoğlu ramazanlarda çınarlı parkta verilen iftar yemeklerinin neşe konuğuydu. Harput’un bu ileri gelenlerinden çocuk aklımızla dinlediğim hikâyeler aslında onun yaşamıydı. Deli Cevdet’le ilgili anlatılanlar hiç bitmez. O renkli kişiliğiyle her esnafa bol bereketli kazançlar dilerdi. İlk gittiği çarşıda esnafın o gün en bereketli kazançlı günü olacağını hep söylerdi. Ve gerçektende öyle olurdu. Bu yüzden onu gören esnaflar onu dükkânlarını ziyaret etmesi için buyur ederlerdi. Esnafın verdiği sadaka harçlıkları harcamadığı ve çorap aralarına sıkıştırdığı pijamasının paçalarına biriktirdiği de biliniyordu. Akşamları yattığı akıl hastanesine dönerken topladığı bu paraları da yine yoldaki dilencilere sadaka olarak dağıttığını söylüyordu. Bir günde bir kaç şehirde birden göründüğünü söyleyenler bile olmuştur.

                   Belki 1970’li yılları yaşayan akranlarım ve onunla bizzat tanışmaya nail olanlar deli Cevdet zatını umarım unutmamışlardır. Ya da unutmuşlarsa da bu yazım sayesinde benliklerinin çocuklukları arasından ansızın çıkarıp korkmadan bu defa merakla hatırlamak isteyeceklerdir. Bu güzel şahsiyet kimdi nerden geldi, nereye giderdi. Evliyalar diyarına post serip dinlendi. Peki ya sonra neden gitmedi. Yoksa son durağımıydı iyiler arasına karışacağı yer diye. Tüm bunlara cevap vermem imkânsız. Bildiğim tek şey bu değerli kişiliğin hayatının son yaprağını ve bilgi dağarcığının her parçasını o sevgi dolu yüreğiyle asıl deli olan biz insanlara vermesiydi. Ki deli Cevdet Gakkoşların değerli bir parçası olmakla beraber çok farklı bir sevileniydi. O bizimdi, bizim Deli Cevdet’imizdi. Ve ömrünün son günlerini de yine arasında yaşadığı evliya dostlarına adayıp Harput’ta hakkın rahmetine kavuştu. Mezarı Harput’tadır. Umarım sevgili dost arkadaş hemşerilerimizin yolu düştüğünde bu değerli zata bir Fatiha'yı çok görmezler. Işıklar içinde yat deli Cevdet yerin cennet olsun ışıklara yürü daima. 

                          Ve son sözüm herkesedir. Bizler Türk Müslüman nesilleri olarak hep insanlığa sevgi, saygı hoşgörü, iyi niyetle güzel kalple baktık. Din dil ırk ayırt etmedik etmeyiz de. Zekâsını yitirmiş ama insani duyguları hep canlı kalmış bu iyi sevgi dolu ve yardıma muhtaç delilerle birlikte büyüdük. Hem de arkadaşın, dostun, komşunun derdini kendi derdi bilip yardımını esirgemeyen, bilim ve İlimi okuyup anlayıp takip ederek Tagor’u, çocukları ve başkasından aldığını başkasıyla paylaşan yüreği sevgi merhamet şefkat dolu delilerle. Ey insanlık asıl deli bizdik Upanishad'tan (Tektir ve biçimi yoktur, ama bin bir amaçla, bin bir şekle girer.) Tagor’dan (Brahmo Samaj Hinduizm dininin ilk şairi Rabindranath Tagore),Hinduizm'den bi haberdik. Nasıl benciliz ki başkasının derdini dert almıyoruz. Yalnızken bile kendimize kendimizi soracak cesaretimiz hiç yok. Aslını inkâr edecek olan varsa buyursun.

                       ________________ İrfankarabuluT