İnsan doğası gereği sevgiyle daha ana karnındayken tanışır. Yaşama başlangıcını sevgiyle yapar. Bundan dolayı, sevgi yemek ,içmek kadar önemlidir. Sevgi din, dil, ırk, cinsiyet ayırmaksızın, menfaat gözetmeksizin, duygusal bir bağ aracılığıyla istediğine kendisi gider. Ve bize kalan sevgimizin peşinden gidip yerleştiği bedeni ya da nesneyi sevmektir. Bu her halükarda bir başlangıçtır. Ana karnındayken bebek, bebekte de sevgi büyür. Hayata bir başlangıç böyle olur. Zaman içinde sevgiler çoğalır değişir. Karşılaştıkları anda ise beraberliklerinden AŞK doğar ki bu sevgi meyvesinin öteki adıdır. Nefes alan her varlık bu kısır döngünün içinde dolaşır durur. Böyle olmasaydı bu yaşam olmaz, canlılar üremez hayat devam etmezdi. Başlangıçta sevgimizi besleyip, büyütüp onu istediğimiz kişiye nesneye, canlıya, düşünmeden veririz. Sevgimiz orada yer edindiği andan itibaren yine onu biz besler büyütürüz. Bazen bu ters tepebilir. Bakarsın sevgini verdiğin kişi uygun değildir. Layık olamamıştır. Peki başlangıçta sevgimiz yer ararken neredeydik. Görmedik mi gittiği yeri? Yoksa göz ardı mı ettik? Evet her şeye rağmen sevgimiz gitmişse bir yere duygularımızı da serbest bıraktık. Peşinden koşar adım gittik. Şimdi hayata beraber başlangıç yaptığımız nur-u pak sevgimizi başka bedende sevmeye devam ederiz. Ki bu verdiğimiz bedende bize aynı koşullarda sevgisini verecek mi acaba?!! demeden bekler, katlanır zamanla belki deriz. Yani zar atmışız. Başlangıcı ve sonu olmayan bir oyuna oturmuşuz halbuki!! sevgimizi alan ya karşılık vererek tam koşulsuz sever duygularını bize bırakır. Ya da özgür olduğu yaşamındaki sevgisini başka bir bedene bırakır. Tabi aksisi de vardır. Başlangıçta sevgimiz o kadar büyük bir o kadar çok ve çeşitlidir ki herkese verebiliriz. Ama sevgimizi verdiğimiz bedenlerde duygularımızı kontrol eder onları çeşitlere ayırırız. Ona göre severiz. Bu halde severken karşı taraftan da bunu bekleriz. Bazen hüsran ve acı, bazen de mutluluk olur. Hep istediğimiz olsun deriz. Zamanla bu hırs bencilliğe dönüşür. Kıskançlık nice nedenlere yelken açar. Böylece başlangıç yaptığımız, beraber adım attığımız sevgimizi öldürür zayıflatır. Başladığımız yolun başında buluruz kendimizi tanımadan. Veyahut pişmanlıklarla dolu bir avuç göz yaşıyla baş başa otururuz. Oysa sevgiyi verirken sevmek kadar sevilmekte güzel değil miydi? Ama mantıkla kendimize “her istediğimiz olursa ne anlamı kalır sevgi ve acının” diye sormak gerekmez miydi? İç sese kulak vermek işimize gelmez. Oysa yaşamda hep hak etmediğimiz anlar vardır kuşkusuz. Yada yaptıklarımıza karşılık hak etmişliklerimiz olmuştur. Tüm bunlara sebep başlangıç yaptığımız hayata kendimiz aklı selim mantığımızla karar vermememiz mi acaba? Yoksa hayata yenik düşüp bir dahaki yaşamda yeni şanslar denemek için yok olmayı mı deneriz? Ama bu acizlik olmaz mı? Belki de sevgisizlik kim bilir. “Sevgi olmadı mı nefes almak neye yarar?” diye düşünen var mı aramızda hiç? Oysa bizi doğuranda besleyende sevgi değil midir?!! Kaç kişi her gün “sevgiye merhaba?” der. Kaç kişi “sevgisini ellerinde öldürüp elveda?” der Boşuna düşünüp kimse saymaya yeltenmeyin. Hiç kimse bilemez. Sözün kısası başlangıç yaptığımız hayatımızda sevgiye sahip çıkmalı, ne olursa olsun onsuz yaşamamalıyız. Karşılığı olur veya olmaz diyerek.!! Biz sevgiye muhtacız. En çaresiz anlarınızda tanımadık bir el, bir söz, veya bir tebessüm karşılarsa sizi bilin ki sevgi hala sizin, sizde ve her şeye rağmen sizi terk etmemiştir. Yeter ki sevmesini bilelim dostlar. Sevgi dolu yarınlara birlikte yürümek dileklerimle.!! Yerle gök arasındaki her canlı, tanışık, tanışmadık uzak yakın dini dili ırkı farklı dostum sevgim senindir. Sevgiyle kalın.
__________________İrfankarabuluT