Card image cap
Adinla yaşa

Kırık sarnıcın hüzün kuyusundaki yalnızlığı dillere destan ve bostan korkuluğu gölgeler oynaşırken yakamozla.

 

Kirini yok sayıyor kin.

 

Kinini sona saklıyor her terim sanırım almanağı hayallerin ve putperestleri sonsuzluğa uğrayan hatmi çiçekleri.

 

Sardunyalar kozasındaki kelebeğe özeniyor ve rimeli akıyor şiir kadınların.

 

Şiir adamlar özne arayışı içerisindeler aşklarına konacak kelebeği kanatlarından tutup da şiirin baş tacı yapmaya yeminli.

 

Yedieminde kayıtlı hacizli bir mal gibi yüreğim ve zamanın dokusuna işleyen hüznün her kanaviçesine sahip çıkan yaşlı bir kadın gibi yorgun dünya.

 

Yaşın hüviyeti yok yasın da ve acıdan mütevellit yasaların da.

 

Her KHK yürürlüğe konurken zamansız bir saltanat sürüyor bir önceki kanunlar.

 

Aşkını şehre taşıyan bir adam gibi belki de bir kuytuda unutulmuşluğun vebali kimin boynunuysa, diyenlerin meali iken günün akşama dönük yüzü.

 

Hurafelerde yalın ve taze acılar var.

 

Boğazıma takılan hiçliğin kılçığı aslında bir alâmetifarika ve aşkın çığlığı her daim sessizlik.

 

Körebe oynayan Sağır Sultan susuyor ve dinliyor her sessizlikte açığa çıkan o cüretine sessizliğin egemen kıldığı asaleti ile susmayı emrediyor yoldaşlarına.

 

Kadın gibi, diyor birisi.

 

Belki de adın gibi.

 

Adınla yaşa, diyenlerin yalancısıyım ve adı olmayan masallarda bir sağdıcım ben aşkın ellerinde yüzükoyun yatmış elemin özleme dönük yüzünde rivayetlerin, yakası açılmamış bir şiir gibi içime çektiğim imgelerim.

 

Lahzalarda kıyım var kıyama duran her yürekte öznel bir ritim var.

 

Sıradanlığın sıra dışı tezahüratında şapka çıkarıyorum yoldan geçenlere bir de yoldan çıkanları ıslıklıyorum.

 

Kim olduğum meçhul?

 

Güme giden umutlarım neden bakir kalmakta ısrarcı?

 

Bunu diyen ben değilim aslında sokak çalgıcının önündeki kutuya atılan bozuklukların yanına bir k/ağıt ilişmiş. Yoldan geçen kim ki kutuya para yerine bir aforizma sallandıran?

 

Göğün tentesi kaymış ve kuşlar sefil teranenin tepesine tüneyen sefil bulutlara peşkeş çekmekte rahmetini doğanın.

 

Ön ayağı olmayan bir köpeğe benziyor kiminin isyanı ve sudan çıkmış balık kadar da taze umutları yüreğin Kerbelasında hangi acı ise randımanı yüksek bir mevta olmayı dillendiriyor şairin içindeki tümsek.

 

Öğeleri kayıp bir cümle olmayı arzuluyorum ve dirhem dirhem içimin yolsuzluğu.

 

Kanatları kopuk olsa da meleklerin iş başındalar ve dilemmasını sunuyorlar evrenin yüce Yaratıcıya.

 

İklim mezarlarında gözyaşı havuzları var: ağlayan ve ağlatan beyitler yine de sıradan çıkmışlığını tozunu attırıyor düzen tutsakları ve düzenli obsesyona reçeteler yazıyor ruh doktorları.

 

Aşka taziyelerini sunan bir rotada satılmış yüreklerin de engelli kılındığı bir yürek ambarı her beyit kadar kısa ve özel olmaya aday şiir tutanakları.

 

Zamandan çalarken insan.

 

İnsandan çalarken cihan.

 

Ve iki gözü iki çeşme sözüm ona yağmur bulutlarının yine de efkâr her şehre yağmıyor ve her semte sözü geçmiyor İlahi acının.

 

Son durağın müdavimi bir şiirden çıkıp da yola, kaykılmışlığının mezarında durgun ruhlar cirit açıyor.

 

Metruk sancılar ihya edilesi kayıtlarda her nedense ihlal ediliyor.

 

Dip boyası gelmiş bir hücre gibi saçın aklarında dolaşan ellerine müdavim yüreklerin de solundaki reçete adeta aşkın kanatlarına düşen gözyaşında yıkanmayı şerh düşmüş her günah arınmayı dilerken.

 

Yobaz düşler töhmet altındaki aşk meleğine sahip çıkmalı belki de ve kâfir gölgeler oynaşırken hasretin kundaklanmış reçinesinde tozutan devasa dalgalar alıp başını gidiyor bilinmezin serenat bellediği o uzak coğrafyalarda ayyuka çıkmış ölümlerde bir redif gibi her cümleyi bölen ortasından ve bir şerit gibi yeryüzünü gökten ayıran.

 

Meali olmalı ölümlerin.

 

Bekâretini kaybeden cümlelere nasıl kalemini sürer o yazar bozuntusu aynadaki aksim?

 

Her aksi yok saydığım ve her aksi bakışı hoş gördüğüm.

 

Zaman yuvarlanırken baş aşağı düştüğüm elem okyanusunda ben de nidalar savuruyorum alıntı mahiyetinde bir göğe bir de yüreğe çizdiğim her şemayı evim bellediğim her şiirimi de çalakalem yazmayı şiar edinmişken.

 

Bir nidadan kopup aklımın ermediği her bulutta kendimi ararken ve sorarken şair unuttuğu adını…

 

Kim dediyse ne iyi dedi.

 

Aşkın asası mademki yüreğin rahlesinde

Dokunaklı bir uzuv

Yine yüreğin reçinesine bandığım

Gözyaşı kadar kutsal matemin

Dokusunda yayvan bir gölge

Payidar kılmaya muktedir

İçimde saklı o dokunaklı hutbe

Veda’nın da zamanı mı şimdi?

Söyle şair ismini:

Geç olmadan geciken rüyalarımda

Varmayı dilediğim o dilemma

Aşkın da hatırası

Her üzünç yüklü beddua

Belki de hatırına şahika yüreğin

Bin bir edasına sızan irinde

Misal verdiğim her elem yüklü şiirde

Ben ki;

Sonların baş tacı bir methiye

Adımı yazarken duvara hece hece:

Tek hece olmayı diliyorum Tanrının elinde:

Belki aşk;

Belki bir gül kadar kırılgan ve yeknesak:

Dedim ya;

Tek hece.