
Tek şahi̇di̇m ezan sesi̇
Bir tembih sonlanıyor ansızın, gök
gürültüsünde şatafatlı sessizliğimi noktaladığım bakir bir ruhun eşliğinde
pervazında seyre çıktığım aşk iskelesinde…
Göğün müridi yangınlar açık ara
farkla teslim alıyor şehri bir de sakinleri şehrin ve yüreğin, dans ederken
şafağında yetim bir mizacın kundaklandığı o aralıkta kıyama durduğumun da
reçetesi her kirli mavi.
Renkler kirli ve ruhlar defolu.
Aşkın müridi yasın da doldu mu miadı,
sancılı her yürek ve vebalı birer ceset her terennüm yüklü otağında bülbülün bir
gül bahçesine yolumun düşmüşlüğü de asla afakî bir özlem değil içimin isinde
şahlanan duygulardan taşan aşkın kıyıma uğradığı da yalan değil.
Ketumluğumun mürididir her yazdığım
cümle ve sefilliğimin de ibrazı şahikanın kanatlarına konan izafi bir toz
bulutu benden çıkıp da yola biz’e dair bir günce tutarken aklın bahçelerinde
yaban rüzgârların ışıdığı bir hale kadar da aşikâr ötelenen benliğimde
dolunayda ölmeyi dilediğim kadar da yalın bir tamlama enkaza dönen yüreğimde
solan beyitlerin katık olduğu günü birlik şiirlerimde solan bir hutbeyi de
diriltmek adına.
Aciz varlığımda yola düşen bir
bedevi.
Bir de manevi duygularımda ölümü dört
gözle bekleyen şanlı bir serpinti.
Susuzluktan çatlayan yüreğin kozası
adeta bir avazda sunduğum ehli beyit sevdam.
Şimdimi yok sayıp da dünde
kaykılmışlığım…
Yarın, diye diye soytarı bir hayalle
kuyruğumu kaptırmışlığım.
Zaman örtüsünde yalın bir güne denk
düşüp yalıtılmışlığın resmini çizerken sevinçler rüzgârda dağılıyor ağlayan
meleklerin titrerken omuzları içimdeki hıçkırığı avutuyorum en derinde gömülü
bir aşkın soluna düşen yas gibi ve şafağına dayadığım ketum imler gibi bir
başıma tepinirken çocuk mizacımla o g/örüntüde ihya olduğum bir kanaviçe gibi
işlerken içimi bir içimlik şiirlerimde ben olmaktan men edip size düşmüşken
yolu kalemin.
Sızıdan muzdarip.
Sevi denen teranede illa ki eşkâlsiz
bir hüzne denk düşüp.
Sevenden korkmasam da sevmelere dair
benim ürkünç hayallerim belki de kotası dolan bir mevsimin en deli mavisiyim.
Pekişen yasın da muadili olsa olsa
geviş getiren imgeler ve deli rotasında kazan kaldıran mavi’den alacaklısıyım
her solan günde her sonlanan sevgide belki de iri damlalar kozamı sele mahkum
etmiş v ben frakı kayıp bir elemin de baş misafiri.
Kanlı canlı varlığım akbabaların inhisarında
belki de hüznün darp ettiği umutlardan kalan son kırıntıları serpiyorum ben o
alıcı kuşlara.
Tamiri asla mümkün olmayan aksak
ruhumun ve çivit mavisinde özlem başlığa denk düşen hangi sanrıdır da tüyü
bitmemiş yetimlerin yasına talibim?
Kanıksanan her acıda her açıdan
övünçle meşk eyliyorum hazan benzeri bahar kemiklerimi sızlatırken.
Başımın döndüğü bir reçine yol ve
aşka dâhil her duyguyu tümden gelen hezeyanlarıma kurban verdiğim.
Zincirleme kazalara yol açan
zincirleme sıfat tamlaması yine ad’ımın ilk harfinde gülmeyi unuttuğum bir
dünde günü birlik mi olmalı sevgiler, deyip sadece zılgıt yiyen bir çocuk gibi
tutuyorum sevdiklerimin yüreğinden.
Kopçası açılıp da yüreğimin ve etrafa
dağılan parçacıklar ben parça tesirli bir ölümü mimliyorum içtiğim zehir hala
öldüremezken içimdeki umudu sonlanan bir mizaç olmayı diliyorum Rabbimden.
Şehirden uzak değil yasım.
Yasımla muadil bir birliktelik
sergilerken naşım.
Sevici imgeler baştan çıkarmadan
edebi ben sadece ebedi bir sunumu daha ihya ediyorum anlamsızlığın cirit attığı
beynamaz bir sefahat iken şefaat bekçileri illa ki aksırıyor ve kulağımı çekip
bir an evvel ölmeyi dilerken.
Tek şahidim ezan sesi.
Tek sığındığım da.
Kayıt açan melekler sormadan
geçiriyorlar beni hazan köprüsünden, bağımsız ruhun kepenklerini sonuna kadar
indirip bir oylum ısmarlıyorum ve tüm uğultuyu yok sayıyorum aslında içine
çomak soktuğum arı kovanında acımla ölmem gerekir yine de soktukları yüreğim
acımadan ben acıyorum ve de açıyorum ruhumun gözlerini, kanatlarımda büyüyen
bir leke var belki de doğanın sunumu o peteklerde yuva yapan acılarıma sanrılar
ekip gün doğumunu bekliyorum.
Hoşluğun tınısına denk düştüğüm belki
de boşluğun dolduruşa getirdiği benliğim, yoksunluğun mealine her eşleştiğim
gölgeyi de dahil ettim mi sihirli bir gülücük peyda oluyor dudaklarımda.
Helalinden sevenlere helallik
verirken bir de sevecen bulutlara yüklerken içimdeki dehşetengiz enginliği
sus’ların gizeminde ihya oluyor çal-çene ruhum ve peştamalını indiriyorum
korunaklı dünyamın.
Seher vakti uyuduğum.
Belki de saatimi kurmayı unuttuğum
her düş’ün perde arkasını ziyaret ediyorum bir de içimdeki minvalde noksanlığın
iz düşümü iken bir türlü koyamadığım nokta belki de acil çıkış kapısı iken
sefasını sürüyorum her halükarda ölümlü bir sevdanın maktulü iken ölümsüz bir
aşkın da kapısına erişiyorum ve Rabbime kavuşacağımın günün özlemiyle bir
girizgâha daha d/üşüyor yolum, çatık kaşlı bir serenat yerine hicvi ve
nüktedanlığı ile esir almışken beni ilham perim…