
Ölümü özleti̇yorlar anne
‘’Ölümü özletiyorlar anne, yaşam boy
verirken bedenimde.’’ (Alıntı)
Lanetini öğütmek bir adım uzağımdan
sabit kılındığıma delalet o lahit, içiminde sarpa sarmış deyimler ve aşktan
vazgeçişi iklimlerin…
Kundaklanan renklerin doğasında saklı
ümit ve pervasız çehrelerde solan bulut gibi bir buğu; bir büyüt ve ufku
seyrin.
Gölgeli bedenlerin gölge yüklü
ruhları
İçimde devasa bir başşehir
İnkılâbı dünlerin
Zuhur eden beyit beyit
Aklın ırmağı her vazgeçiş.
Şimdi içime üflediği sihri; şanlı
ölümü ve mezarın taşını oyduğum; iklimler seyrelirken aşkın idamı uyruğumda
gölgeli bir sanrı ve daha ne olsun, demenin de meali adeta çatırdayan o iskele.
Hamaklarında yorgunluğun bir bardak
aşka meylettiğim; tuzruhuna bulaşmış ellerinde doğanın ve vebalin şimdinin öykündüğü
yarın misali, demli acılar derlenirken Tanrının buyurduğu ve yosun yeşili
gözlerine aşkın kıyımlar sunduğum sumağın yansıması derli toplu bir ölümün de
arzuhali.
Kanatlarına meftunum yüreğin.
Karan istikametine aşk diye ektiğim
aklın ihmali ve de ikmali dünlük geçişlerin yarına odaklı tezahürü bir batında
doğan aşk ve misafiri.
G/öğün aralarında aşk ırmakları
tapınan yüreğin her zaman aşımına rest çektiği o boykotla bir ziynet
eşyasıymışçasına faturası kesilmiş ve kaybolmuş acıların mealini sunarken Allah
katında.
İklimin ruhu doygun ve dolgun.
Özlemin sirayet ettiği gökyüzü azgın
ve de özgün kuşların gagaladığı en derin kanamalı yara.
K/anıp da derinden hep derinden.
Sandığımız kadar sanmadıklarımız da
saklı iken sandukanın dibinde.
Reşit öğeler çocuk mizacın ikbaline
sığınırken.
Sürüden ayrı düşen yüreğimi
kaldırıyorum mezarına; ar bildiğimi unutup aşk bildiğimin peşine düşüp ve
aştığım eşiklerde bedeller yüklü minvalin de örtüsünü çekerken üzerime…
Üşüdüğümü varsın kimse bilmesin.