Card image cap
Ni̇lgün marmara'ya mektuplar-5-

‘’Aralıklarla gözlerimi size çevirdiğimde bana sessizce ve dümdüz baktığınızı ayrımsıyordum.

 

Belki zorunluluklara, birini o anda bırakıp gidememe, kalık yapıya ilençler yağdırıyordunuz, belki kadınlara…

 

En baskını uyku isteğidir ki, ezici özellikleri, dışındaki her şeyi kara gördürerek, baskısını ‘’başka’’için olumsuz yargıya hızla yöneltir.

 

Üzgünüm, aşağıladınız demekten, hüznümü silebilecek birkaç sözcüğü nasıl da esirgediniz diye sormaktan… üzgünüm!’’ (Nilgün Marmara)

 

Örtündüğüm İlahi Gücün varlığından bana yansıyan, mevsimin hüzünle ve üzünçle tokalaştığı bir zaman dilimi…

 

Mübarek göğün…

 

İrtifa kaybeden yüreğin…

 

Zanların ve muhbir imgelerin de büyüklüğü tartışılmaz ve zalim bir düzenekte baş aşağı edilmenin de verdiği uzamda serildiğim o satır aralarına gizlenip de yüreğin ve şehrin sisini görmezden geldiğim bir o kadar ruhumun ve acılarımın görmezden gelindiği…

 

Ürkünç bir yalnızlığın peşinatını dün ödedim ve asla da yüreğime ve mutluluğuma kat çıkma hakkı tanımıyor bana evren.

 

Suçladığım kendimim bir o kadar suçlandığım.

 

Daha dün gömdüm yavru köpeğimi ve iki ayağını da ayrı bir tabuta koydum.

 

Bir de ebediyete intikal eden muhabbet kuşlarım: tastamam otuz beş yumurta ile gömdüm onları da.

 

Muradı olmayan hangi mazlumsa ve devre arası yalnızlığıma iyi gelen şu satırlar karalamaktan geri duramadığım…

 

Aşkın haşmetine vakıfım ve elbette inancım tam olduğu için hala tümleyemiyor olsam da varlığımı ve hayallerimi tüm artçı depremleri tek geçiyorum her olumsuzluk ibaresine yenik düşüp de sayısız es verdiğim…

 

Bir açmazın aymazlığı.

 

Yüreğin muteber dokusu.

 

D/okunmaya kıyamadığım.

 

Aşkın rahlesinde ise bölük pörçük hayallerim.

 

Mutlak bir yenilginin kahramanıyım ben üstelik kimsesizliğin ibresinin baskın çıktığı.

 

Düşlerimin muhatabı Yaratan sayesinde eksilmeden hayal tapınağında secde ediyorum Rabbime ve İlahi Aşkın rahmetine nail olup korunaklı dünyamı sadece O’nunla paylaşıyorum.

 

Zanların muhatabı sefil sıfatlar.

 

Ve bir özneye denk düştüm ve ister istemez gizli özne tanımlamasına denk düşüp, emir kipleriyle dolu hayatım.

 

Muteber bir ölü olmak adına yalnızlığı ve masumiyeti seçtim ben üstelik boylu boyunca serildiğim rahmetin dokusu sayesinde huzursuzluğumu kısa süreli de olsa yok bildiğim.

 

Ve beni yok bilenler.

 

Belki de tam tersi:

 

Varlığımın bir y/ok olduğu sonramın da muğlak ve dünümün hala kayıtlardan silinmediği.

 

Bir terane ki…

 

Bir zulüm ki süregelen…

 

Ehli keyif varlığım sona ereli asırlara denk düşer.

 

Yarım asra bile tekabül etmeyen yaşımla ve yasımla müdahil olduğum döngüde karınca adımlarla yol alıyorum ve temkinli belki de sırtımdaki kabuğu bırakamadığımdandır tüm bu olumsuzlukları yok sayamadığım ve kaplumbağa kimliğimle başımı sokup kabuğuma görünmek istemediğim yine de Allah katında karşılık bulmak umuduyla içimi asla bozmadığım.

 

Bir katmanda saklı belki de.

 

Kat kat yükselen azametin de bel kemiği iken kibir ve kibirli cüsseler sonra da beni yanlışa sürüklemek adına bağdaş kuranlar.

 

Aşkın İlahı.

 

Sevginin de medarı iftiharı.

 

Boşa geçen ömrün bu demlerinde densiz kuramlarla zılgıt yiyen iç sesim ve haykırmamak adına kaleme sarıldığım ve sessize aldığım sesim elbette dış sesin muhatabı olsam da iç sesimle rahlemde bir gölge meziyeti ile kulluktan firar etmemek ve irtifa kaybetmemek adına set çektiğim denklemler ve metazori yanılsamalar.

 

Aksayan ayaklarında ritmin ve yine yolum düşmüşsen sana, sevgili Nilgün.

 

Hayatı ve sevgiyi hâkim kılan biz aciz kullar ve öğretilmiş çaresizliğin de vuku bulduğu hayatın her perde arası.

 

‘’Sevgili kara gönüllülüğüm ve karamsarlığım içkinliğinde sunabileceğim olasılıkları çoğaltabilirim. İyiciliğimden ne diye sorulursa-‘’ (Nilgün Marmara)

 

Çoğalttıklarımız aslında bir türlü iyiliğin ve mutluluğun ç/ağlamadığı öyle ya mutluluk ağladı mı hangi sıfat çağlar ki durduk yere ve peşi sıra dizilene dizeler…

 

Aşkın hükümranlığında şevkle yola çıkıp da… ve yarı yolda k/almışlığımız…

 

Pembeden bozma yüreğim; maviden ibaret umutlarım ve zifiri karanlığın şerh düştüğü an’ım bir de anı’larım.

 

Hakim kılınan bir şeyler var illa ki belki de hükmetmekten keyif alan dogmatik unsurlar ve ulvi yüreklerin illa ki sonlandırılma gayreti.

 

Esefle kınarken iç sesimizi üstüne üstük dış ses de bastırıp kesip atmışken uzvumuzu ve çat kapı hüzün.

 

Boyut atlamanın nesi mi güzel, diyenlere de cevabımdır işte mutlak örgünün ve mutlu hayallerin zemherilerde üşümüşlüğü…

 

Afakanlar basan asla rahmet değil üstüne üstük rahmetin eşliğinde yaşamayı sonlandırıyoruz o dejavu’yu sonra da kıyısından köşesinden nasipleniyoruz mazinin ne de olsa yarının mutlak bir garantisi yok gerçi öngörülerle önünü almaya çalıyoruz karamsarlığın ve kara bulutların lakin…

 

Söz birliği ettim sayılı insandan birisin, sevgili Nilgün ve hayatımda sahip olduğum güzel insanlardan birinin de ismi Nilgün iken ve ne yazık ki ondan haber alamazken biliyorum ki ben satırlara düştükçe yolum sen de nasipleniyorsun ruhumdan yoksa nemalandığımız bir hayal mi ve insanlar gülerken ben sonumu mu geciktiriyorum yazarak? İyi de haricinde ne yapabilirim ki? Aslında yaptığım ve yapacağım çok şey var bende saklı yine de ruhuma en iyi gelen illa ki yazmak ve severek yaşamak…

 

Karşıt akımlarda yüreğim her elektriğe çarpıldığında bildiğim tüm duaları ardı ardına sıralıyorum ve hikmetine de illa ki vakıf oluyorum.

 

‘’Ben kimim’in arayışı kaç adım gider öz-tanıma? Engin bir su izinde yanıta vardığında, ne kadar bilebiliriz Kimiz’i?’’ (Nilgün Marmara)

 

Süre bitmeden bu sorunun cevabını illa ki bulacağım ve elbette senin yardımınla. Yeniden görüşmek adına sevgili Nilgün…