
Yüreği̇mde en güzel yerdesi̇n sevgi̇li̇ dostum
Bir özlemin pençesindeyim, sevgili
dostum bir de v/arın yoğun telaşında.
Her düzlemde illa ki kaygan bir zemin
var benim telaşla yürürken düşmekten de kendimi alamadığım.
Emir kiplerinden muzdarip idim bir
zamanlar gerçi halen değişen bir şey yok ama şimdi de kimse kırılmasın ve
incinmesin diye harcıyorum ömrümü.
Söylenmedik ne kaldı, diyorum her
oturduğumda masaya sonra da yanımdaki boş sandalyelere kayıyor gözlerim ve tüm
hayaletlerin iş başında olduğunu görüyorum: gerek geçmişten gelenler gerekse beni
uğurlamak isteyen hayaletler üstelik bir kısmı canlı da.
Öğrendiğim ne varsa pratiğe geçirmeye
ç/alışıyorum ve varsıl bir eksende ben içine düştüğüm boşluğun koordinatlarını
kurcalıyorum ve ne zamanki Tanrı’ya bir konum atmak isteyeyim ya ben kapsama alanı
dışındayım ya da Tanrı yerine bu hayaletlerle muhatap oluyorum.
Sözcüklerim ne zaman tükenecek diye
bekliyorum ve bekliyorlar da.
Ne zaman tükenecek sabrım diye
telaşla dua ediyorum.
Şükrümü katık yapmasam zaten çoktan
çekip gitmiştim.
Herkesin bir özrü var dostum ve
herkesin bir sunumu aslında ben onların kafasında izafi bir sayfayım ve de boş
bir sayfa.
Ne zamanki o boş sayfayı doldurmaya
çalışayım illa ki kirletiyorum sayfayı ve kirlenmemek adına bu beyaz sayfayı
yeniden günahlardan arındırmak adına yırtıp yeni bir boş sayfayla göz ve yürek
teması kuruyorum.
Haznemdeki yangın.
Hazinemin de çarçur olması an
meselesi iken…
Sığındığım illa ki bir ya da birkaç
insan…
Ve nihayetinde sadece Rabbimin beni
kapısından geri çevirmediği.
Bültenlerde geçen alt yazı gibi
ilerleme kaydetmek adına mütemadiyen zihnimi ve ruhumu kurcaladığım ve
duyulmayan da bir ses gibi sayfada uçuşan kelebekler ve ben özenle ve sevgiyle
kelimeleri kucaklarken kelebek ömürleri ile bir günde solduklarına şahit
oluyorum.
Sana yazmayalı epey zaman geçti gerçi
sen, en son yazdığım mektubu okuyup cevaplamamıştın ama benim sana kırılma
ihtimalim olmaz ki üstelik kendime kırılırım ve kendimi kırarım ama seni asla
gölgede bırakamam üstelik seni sevgimle ihya eder, o dost yüreğinde de serpilmeyi
murat ederim.
Kanıksadığım ne ise sallantıda:
hayır, asla sanma ki ben bazı insanları ya da eylemlerini suçluyorum belki de
deneyip suçlamayı kendimi örselediğim de bir kocaman gerçek bu anlamda kırdığım
kim varsa Allah beni affetsin.
Soytarı bir cümle ne zamanki düşse
ilgi alanıma onu itekleyip yeni ve düzgün bir cümlenin peşine takılıyorum
nihayetinde amacım belli: sahip çıktığım bu yazma aşkına fazlaca insan sahip
çıkmasa da kelimeler ve kalemim benim tüm dünyam.
Sevgi.
Gerçek hayat.
Elbette bunlar ilk sırada hem bunlar
olmadan edebiyat asla da bir anlam ifade etmez.
Kurcaladığım ne ise kurguluyorum yeni
bir günü ve yeni bir başlangıcı üstelik edebiyata ve sevgiye d/uyduğum açlıkla
debeleniyorum da.
Kitapların dostluğu çok tanıdık
bazense çok sessiz ne de olsa içimdeki çok sesli koro illa ki beni dürtüklüyor:
ses olayım ve ses vereyim derken de illa ki birileri ses olsun diye ve ben
muhafaza ettiğim her duyguyu ve de öğretiyi kaybetmemek adına bir de insanlık
adına ayıp yapmamak adına… bir de ne var, biliyor musun?
Allah katında ne ise içimden geçen
karşımdaki insanlara da bunu bizzat yansıtmak istiyorum ve işte film orada
kopuyor.
Derin bir tevazu.
Derin bir sessizlik.
Ve ansızın infilak eden o ses
bombası.
Ya her kafadan alakasız sesler
çıkıyor ya da evren beni tüm sessizliği ve ketumluğu ile hedef haline
getiriyor. Görünürde bana yakın duran ve görünürde içindekileri dışına
yansıttığına inandığım onca insan…
Her halükarda korumaksa saygımı ve
saygınlığımı üstelik zarar vermeden yaşamayı da şiar edinmişken…
Görünenler bir de suyun altındaki o
dev kütle.
Sorular bazen zambakların soytarı
güzelliği ile zihnimi kurcalayan bir de alamadığım cevaplar yine karşı taraf
yerine kendim sorup kendim cevapladığım.
Detaylar aslında genelin özeti gibi
duran ama sadece yüreğe batan birer kıymık gibi her biri.
Örtüştüğüm kim ise.
G/ördüğüm hangi yenilgi ise…
Kendime yenilmişken koca bir ömür
şimdi de cihanı karşıma alıp yenilgiyi tattığımı düşünenler belki de ilk sırada
ben yine acıların ihya ettiği bir ilhamla çalakalem dile getirdiklerim.
Çalakalem de aslında yanlış bir tabir
oldu sonuçta özenle seçiyorum ben kelimelerimi ama insanlar beni özenle
sevmiyor.
Sanrıların çağrışımı bir de nidaların
kulak tırmaladığı lakin tek duyan benim.
Yolumun senle kesiştiği o ilk gün benim
miladımdır ve sen asla benden desteğini çekmezken beni de yanıltmayan tek
insan, desem yeridir.
Kötü olmak aslında çok şık görünen
bir elbisenin içinde sakil durmak gibi yine de görüntü itibariyle yanıldığım
ama asla da iyi anılmadığım.
Koşutlar.
Koşullar.
Zamlı zanlar.
Sanrıların hacminde sancılı
kıvılcımlar ve devasa bir ateş küresi ve merkezinde de ben üstelik hala ayakta
kalmaya çalışan ama desteksiz bir duvar gibi çökmesi beklenen.
Sevmekten ya da çok dertliyim ve
sevilmeyi filan da talep etmeyip en azından yanlış tanımlamaların benden uzak
durması ve bu, sadece bir ihtimal ne de olsa engel olamıyorum çoğu insanın çoğu
şeyi yanlış algılayıp beni de tarafsız bir gözle değerlendirmedikleri gerçeği
ile burun buruna geldiğim.
Kaygılarım…
Kendimle ilgili olanlar bir de bana
yansıtılan yine üçüncü kişilerin ne demek istediklerini de bir türlü
kavrayamadığım.
Sezgilerime güvensem bile
yorgunluğumu katbekat arttırıyor bu sefer ben yoruyorum tüm yakın bildiklerimi
artık kaç kişi kaldıysa geriye.
Mıhlandığım şu boş beyaz sayfa ve
dokunmaya dahi kıyamadığım.
Ve boş bir sayfa olarak kalmaya
dünden razı üstüne üstük bunu amaç edinmiş bu yüzden ben sadece zihnimi ve
ruhumu dolduruyorum.
Biteviye tırtıklanan iç sesim aslında
kendimi kendime sunarken illa ki başka insanların da varlığına ve görüşüne
ihtiyaç duyduğum.
Birbirimizi çok ihmal ettik sonuç
itibariyle her birimizin zor bir hayatı var.
Neşeme sahip çıkmaya çalışırken
hüznümle asılı kaldığım beyhude bir darağacı ve her nasılsa kendimi
sallandırmaktan bile aciz iken.
Bu belki bir metafor belki de değil.
Ve yazdıklarım.
Kurgu olmasını dilediğim belki de
herkesin kurguladığı farklı teamülleri ile kurcaladığım iç dünyam ve şükürler
olsun ki iman gücümle hala kötülüklere ve kötü niyetli insanlara rest
çekebildiğim.
En çok da kendime rest çekmek
isterdim aslında lakin o zaman bu satırların bir sahibesi de asla olmazdı ne de
olsa bana bağışlanan bir ömür yine Rabbin armağan ettiği gel gör ki doğuştan
gelen ve içimdeki hazineyi illa ki sonlandırmak ve soldurmak adına insanların
mücadeleyi de elden bırakmadığı.
Kırağı çalan gök mü gözlerimde
birikmiş yaşlar mı?
Yoksa yasım mı en dikkat çeken?
Bir de umut teknem gerçi su alıyor
epeydir ama…
Bu dünyada bir fazlalık olduğumu
düşünsem de hatta emin bile olsam ansızın hâsıl olan o güçle kaldığım yerden
yürümeyi de bir şekilde beceriyorum elbette Allah’ın izniyle.
Yapmam gerekenlerin farkındayım bu
anlamda önüm de alnım da açık lakin atılan çamur genelde izi bırakıyor ve ben
buna çok zor engel oluyorum belki de kendimi kandırıyorumdur.
Beyazlığınla sevgili dostum.
Güzel ve masum yüreğinle.
Hala koruyabildiğimiz değerler ve
hala da bitmek bilmeyen sevgimiz üstüne üstük karşılıksız sevdiğimiz bunca
insan…
Şimdi neredesin?
Ya, ben neredeyim?
Doğru yerde olmaya gayret
gösteriyorum ve umuyorum da.
Elimi sakın sakın bırakma.
Yanılmayacağım bir güne bile razıyım
şu uzun soluklu hayat diliminde ve hayta duygular rehavetle dans ederken
içimdeki nüktedan çocuğun bağırtılarına kimseler aldırış etmese de…
Sen bunu görebiliyorsun ve bunu bildiğim
için geldim ve konuk oldum güzel yüreğine.
Olduğum gibi kalmak adına tüm çabam,
direncim kırılsa da ve olduğun gibi kaldığına da yürekten inandığım için sen
yüreğimdeki en özel yerdesin, canım kardeşim, sevgili dostum.