Muhalif bir özne’den ibaret kelam

Bir de selamın yan yana durduğu

Hazan yüklü ruhun firarı

İlla ki çatık kaşlı bir elem,

Solumda yangın belki de solumdan kalkıp

Sağdıcım imgelere tezahüratım

Sağımda tuttuğum doğrularım

Kinayeler yüklenip de serpilen gövdeme

Aşkın da inhisarı

Bir surda saklı meram

Serlerde kopan kıyamet elbette bulacakken belasını

İblisin koyu gözlerinde sırma köşkü hüznün

Baldan tatlı yalanları mevsimin

Her k/andığım

Her kardığım

Ölümün aşkla izdivacı yine o satır başı ki…

Devasa zincirin son halkasıyım işte

Şerden doğan hayrın da tek tanığı

Dünya denen düzenekte en tutarsız sır iken

Kendimize söylediğimiz yalanlar

Bir de izafi rotasında tutuşan

Zan yüklü ibareler

Elbette yerin göğün feryadı

Sunumu taziye evinde

Geçit vermeyen hüzne de yağdırırken özlem ve umudu

Açan çiçeğin her renginde saklı

İtikattın huzur veren tınısı.

 

 

 

 

İsimsizliğin kaygısı yürekte kayıtlı belki de saklı olan muteber bir üzünç dili damağına yapışan geçmişin hasretine odaklı bir manivela coşan, sızan, aksayan hatta aksıran sergüzeşt bir beste, sözcüklerin bağdaş kurduğu hurafeleri yok sayıp dünün mealini küreyip de yarını azığa almak ve unutmak adına acıları unutulmanın şerh düştüğü bir isyan ve tövbelerini sunan her insan izleğinde saklı ve kayıtlı iken o manevi reçete.

 

Kâbusların ısrarla kapıya dayandığı.

 

Aymazlığın da yankısında huzura varmanın haşmeti ile mazlum yüreğin tek koruyucu belki de tüm batılın sunumunda göreceli ihanetleri kurgulayıp neşesi kaçan gecenin çektiği rest ile emanet iken canımız İlahi Güce.

 

Her aşkta har.

 

Her harmanda saklı kayıtsızlık bir de izini sürüp geçmişin yarın odaklı bir düşü sahiplenememenin acısıyla gözlerini dikmişke hareketsiz zemine…

 

Rabbim, nereden düştüm ben bunca yanılgıya ve nasıl ihanet etti koca evren isyanlarımı bağışladığını bilip de erdim huzuruna ve göğe konuşlu kırık kanatlarımda azat edilmesini bekleyen fıtratımın da kozasında saklı tüm maneviyat ile bilinmezin koynunda bilindik bir rüzgâr tarafından savrulmaktan men ettim kendimi.

 

Süre gelen o hezeyan ve veryansın yüklü meziyetlerini uzak tut benden insanların ve kâfir elemlerin elinden kurtar aciz kulunu ki haşmetine aşkının sığındım ve yere göğe sığdıramadığım ne varsa huzuruna serdim gölgemle kapıştığım geçmişimi sonlandırıp da yarının hayalleri ve umudu ile derdest edilmiş tüm mevsimi tek solukta içtim ellerinden cennet kuşlarının.

 

Kâfir düzende saklı güzellikler ile koştum ben.

 

Hayata itaat edip de karşısında duramadığım haksızlığı sana beyan ettim her seferinde

 

Rüzgârın dağıttığı saçlarına kaderimin kederli simler doluştu ve elimde olmadan ağzımdan çıkan en kötü sözcükte bile sığındım ve korunmayı talep ettim ve sadece senden istedim Rabbim.

 

Zaman durmuştu madem.

 

Yasın saatini mademki kader kurmuştu.

 

Kedere esefle söylendim ama kaderime de razıydım.

 

Solan çiçeklerden ben sorumluydum.

 

Sızan irin idi kanımdaki hikmeti alt edemeyen.

 

Ben/dim surların dibine serildiğim ve mevsimim hep de hazır ol’a durduğum kıblem.

 

Kaybında geçmişin.

 

Garbında ölümün.

 

Mor renklerinde aşkın ve mevsimin.

 

Salkım saçak hüsranla yüzleştim sonra da sıradanlığı kovdum kapıdan.

 

Geçit vermeyen duygularımla yüzleştim ve rengimi belirledim:

 

Kimi zaman mavi kimi zaman soluk titrinde ölümün beyaza dönen yüzümle cilveleşen kederin dokusunda illa ki mevsimsizdi sırlarım ve sadece seninle paylaştığım.

 

Ümmeti aşktı yüreğimin ve kozamda saklıydı kar ben ki buzdağının o görünmeyen kütlesinde acılarımı ihya ettim acımaklı gözlerle bakanlara da aldırış etmeden.

 

Şimdi azabı eşiğindeyim aşkın da batağında ve tüm soruları eledim hayatımdan cevabını sadece senin bildiğin ve sadece sana sığındığım mabedimin kapısında pervasız bir ruh olma özlemi ile ölmeyi bekliyorum.

 

Şafağın sırıttığı her renkte saklıyım ve aşkın hüsranla sızdığı ki İlahi Aşkın çıtası nasıl yüksekse ben de tüm gücümle ulaşmaya adadım kendimi ve şimdi muharebemi sonlandırıyorum benliğimle aşkın hırkasını giydiğim ve hüzün zembereğinde kulpu olmayan acılarla hemhal uzandım sere serpe.

 

Yanlışlarım af eyle ve doğrularımla kolla beni sınandığım kadar sevebildiğim her zerreme de minnettarım yeter ki yüreğimin ve kâinatın İlahı güzel varlığınla al beni kollarına inancın ve de erebileceğim huzurun tek maliki sen iken ve de ben, aciz benliğimle yoluna serildiğim kadar şükür doluyum ve sabrımı saklı tuttuğum kadar da huzurlu ulaştığım o kademede edinebildiğim kadar da ederim iken tüm doğrularım yanlışların her katresinde pişmanlığım ve gözyaşım saklı iken…

 

Her niyazımda tutamadığım gözyaşım.

 

Her gözyaşı akıttığımda söz verdiğim kadar da son verdiğim dünyevi bir imtiyaz ile akıttığım yaşın da duruluğunda hep de münazara ettiğimdi dünümle kapışan ruhum yeter ki hidayete erenlerden eyle beni aşka adadığım ruhumda tek yanılgım iken doğrularımı savunduğum kadar yanlışlarımla kulluğuma vakıftım her daim ve bildiğinle bilmediğimi kuşat beni sınandığımın da bilincinde kuş kadar hafif vicdanımla sevmişken bir ömür tüm kâinatı.