Hangi duygunun hangi iklimin
muhtevasıdır yalnızlığım ve şeceresi ömrün sükûnet yüklü dünüm ve ellerimden
kayıp giden mısralar gibi ve sensizlik ikliminde savrulduğum s/avunduğumsa
bende saklı sevgiyi ve çocuk kalbimi.
Patavatsızdır heyecanlarım ve yaralı
ve yamalı.
Bir dün ise peşine düştüğüm…
Ah, ben ne çok güdülerimi öldürdüm.
Nazım eksiksiz niyazım devasa
rahmetin tecellisi
Teselli bulduğumsa varlığın tükenen
sözcüklerim gel gör ki ansızın bastırır sağanak ve yağmurlardan dikerim ben
sevginin ve hüznün elbisesini.
Servetimsin.
Senliktir mizacım ve sessizlik yakama
dikili:
Hüsranım balyalarca acım can simidim
elbet güzel Rabbim içimi kıyılırken ve insanlar kıyarken acımasızca bense
kıyama dururum vazgeçemediğim kadar kıblemden ve sancağıma sıkı sıkı sarılı
ellerim nasıl da ansızın söner öfkem.
Kızıldır saçları acının tıpkı
doğduğum günkü gibi: kırmızı.
Rengim bazen haki bazen mavi.
Eşref saatim şiirlerimde gizli.
Metanetim baba yadigârı ve asaletim
ve soy ağacım gel gör ki soysuzların nefretinde çok kayıp verdim ayıp olmasın
diye ses de etmem ve tebessümler ekerim içime sonra dışlanırım sonra içime
kaçar elbet Rabbime yalvarır taparım.
İzahı yok kimi acının.
İnfilak etti edecek yüreğim.
İkazı kaderin ve yazdığım binlerce
idam fermanı soluksuz kaldığım severken ve de servetim.
Gönlün muradı yazılı alnımda.
Aşksa akımdır.
Yüreğin akı gözümün akı ve annemdir
gözümün nuru ve işte düştüm yolum yine anneme ve o ki…
Ah, ç/ağladığım.
Ah, annemin kaytardığı.
Ah, selamı yitik günlerin ve düşlerin
közünde muhafaza ettiğim özüm ve külümde saklı yeniden doğduğumun da müjdecisi
elbet saf tuttuğum kader ve masumiyet izi yoksa bile gittiğim yolun tevafuk
dolu ruhum ve evren ve satırlarım öyle ki yazdığımın dahi farkına varmadığım
ömrüm çat kapı kalemin daveti elbet aşkla yüklü evrenin dirayeti ve sınandığım
kadar razıyım kaderime.
Sehven ölü.
Şifahen yaralı.
Sitemlerim yok asla kazılı olansa
ismim mezar taşımın en başında ve şehit düşülesi bir cihat aşkla ve hüzünle
imtihanım sabır taşı olsa bile çatlardı hani lakin çatırdasa da yürek iklimim
tek kozum tek servetim sabra katık ettiğim kadar şükrü Allah yolunda yürümenin
huzur.
Sancılandım.
Sonra gün doğdu.
Nemalandım geceden.
Karanlığı deldim ansızın.
Sızdım şafak öncesi.
Şafağı atan göğe uzandım.
Ruhumla ve yalnızlığımla insanların
gözünde noksandım.
Nüktedan bir fısıltı.
Gecenin dindiği.
Hüzünse bir redif şiirlerim çocuğum
ve ektiğim duygular biçtiğim imgeler kadar ruhumla teyakkuzda asrı delip geçen
bir saniyede ansızın vuku bulan coşkum.
Azım azımsandığımdan az.
Azmim, azizim, bildiğinden fazla.
Arzım ve talep bulmadığım.
Sancılı ve arsız bir rüzgârım
miladımı kutladığı her şiir vakti aşk iken yoldaşım ve işte altına attım imzamı
evrenin akidine varken yok varlığımla bazen aç bazen tok sandığımda saklı
sırlarım ve sandığım sanmadığım ne varsa ıssızlığımla yoldan sapmadığım.
Zirve yaptı hüznüm bu gün hızını
alamadı kalem ve coştu.
Reşit bir coşkuyu sonlandırdı zaman
ve tutuklusu olduğum nice duygu sağalttı da hüznümü.
Mevsim sıcak.
Oysaki mevsimlerden kış.
Aylardan Ocak ve ocak başında piştim
ben acılarla güne devrildim yetmedi dingin yüreğim sonsuzluğa serildi ve
bitmedi söyleyeceklerim nihayetinde sustum ve semaya yükseldi ruhum oysaki
henüz ölmemiştim.
Miski amberi evrenin kokusu güzel
dokunuşu uysal bir serinlik aşkın merhalesi yüz bulduğum melekler korunduğum
kadar kutsandığım şanlı geçmişim ölgün yüzüm süzgün yüreğin nidaları bazen
ayyuka çıkan bazen fısıltı babında gel gör ki Sağır Sultanın duyduğu.
Ve sağdıcım Hızır.
Hazır ol da geçen zaman, anne denen
iklimde sektiğim ve anne demenin verdiği huzur ve şükür bazen acımla göğü
deldiğim bazen hüznümle yerin dibine geçtiğim ve orta noktada buluştuğum yine
kendim asla dert etmedim kimliğim nasıl da dert oldu ahvalime:
Ne gün yüzü görmediğim.
Ne everilmediğim.
Ne var ki: hala, bir küçük kız çocuğu
gibi salınıyorsam dünyanın nezdinde varsın içimdeki çocukla avunayım varsın
satırlarımı evladım bileyim.
Bilendiği kadar yüreğim ve acılarım
asla kasıtlı değildir de tosladığım duvarlar ve diskalifiye edildiğim her raunt
inzivaya çekildiği bir ömür ve vuku bulan coşkum ve çocuksu sevgim yeter ki
benden razı olsun yüce Mevla.
Bir münazara ise iç sesim.
Bir mülakatta kalemin verdiği
direktifi yerine getirdiğim.
Yalın.
Yalansız.
Yaltaklanmadığım dünya varsın olsun
elem yüklü mizacım varsın eleneyim bunca insan arasından varsın arşı alaya
çıksın sancım.
Sanrısız bir dünyada hayallerimi
gerçek kıldığımdır evrenin sunumu ve aslını kaybetmedim kimliğimin.
Kemikleşen nice duygu ve ç/alıntı
değil yazdıklarım ve ne saklıyorsam yürek iklimimde başa alsam da ömrü her gün
bitiminde.
İklimlerden diktiğim mintanım ve özüm
ve tok gözüm:
Sınandığıma biat bunca nefrete inat
hala tutuklusuyum sevginin ve yürüdüğüm yolda geri dönüşü olmayan bir coşku ve
umutla serildiğim kadar g/izime ses etmeden sevmenin formülü bende en çok da
sadık iken Rabbime ve içimdeki çocuğa bir günde binlerce mevsim ve duygu eşlik
ederken ektiğim nice tohum yüreğimin tarhına var oluşumun da müjdecisi ve
ispatıdır yazdıklarım elbet sadece O’nun izniyle tutuştuğum kadar tutunduğum
ilham perime ve de tek servetim elbet anne iklimim coşkumun katlandığı
biteviye…