Müşkülüm mü, hafız ve içime sızan o rahmet gibi…

 

 

 

Efkârın iz düşümü ne ki?

Aşkın künyesinde saklı kanamalı

Dizelerden ördüğüm bir avuç hüzün nasıl da kaybolur gizlice

Atar damarı ömrün

Şah damarımdan da yakın huzurun nidası

Bazen bir fısıltı adımı çağıran

Bazen sessizlik ve huzur peşinde olduğum

Derinlerde saklı bunca duygunun

Ansızın vuku bulduğu

Ve telaşla örterken üstünü hayallerimin…

Reddi güç kabulü güç

Ah, hayat denen Nevbahar’ın.

 

Mucizelerin tohumu baş verdi verecek

Müridi mi huzurun?

Elbet defterde saklı kayıtları her beşerin

Başarmak da yarıda kalmak da bizim

Elimizde saklı ve nice mucize…

Hele ki; ‘’ol’’ dedi mi Rabbim

Ve taziyelerimi sunduğum dünde kalan hüznün.

 

Bir tutam neşeden öte

Haz etmenin mucizevi varlığı

Haiz olmaksa sonsuzluğa

Hamt etmenin ta kendisi

Fıtratına yakın her fırtına

Bazense durulan sular denizler gibi…

 

Devinen heceler

Dalgalı yüreğin meali köpüren bazı bazı

Kopup da geldiğim dünün mecazi firarı

Yarına dönük yüzü asalet yüklü yüreğin.

 

Mevsimler örülü

Nidalar kayıp

Nazenin parmakları rüzgârın

Bazen hüzün bazen tütün kokan

Rengiyle ısmarladığı şafak gök kuşağının

Demlendikçe duygular

Varsa yoksa İlahi Aşkın hasretiyle…

 

Mübalağa edilesi değil üstelik

Gerçeğin ve huzurun ta kendisi

Hazanla seken bir taş gibi

Mevsimin güneş açan gözleri

Saklı fidanlar en derinde

Kökü ve sevginin muadili

Kaynakçası insanlığın ve merhametin ırmağı

Rabbine yakın

Aşka dönük yüzü insanlığın.