Hangi rengin istilası idi sözcükler
ki karanlığı delen gözleri umudun ve iman gücü ki yoktan var edene ettiğimiz
hamt ve şükürle yolumuzu ufka yönelten…
Bir düş sağanağı adına hayat denen.
Gözümüz açık gördüğümüz bir rüya.
Ne nidalar saklı ne fısıltısı duyulur
insanın gel gör ki bizi bilen biri var bizi bizden iyi tanıyan ve işte İlahi
Aşkın Fıtratı ve insan denen mahlukatın sır dolu dünyası.
Bir çözelti.
Bir çığlık.
Ne isyan ne inkar.
İtirafı yüreğin metruk kalelerde
saklı iken hırçın rüzgar ve şerh düşülesi kabir hayatı ki yaşadığımız kadar da
bize bu duyguyu yaşatan insan seli insan nesli…
Ya, bizler böyle mi öğrendik böyle mi
gördük?
Beylik bir ifade olsa bile dem
vurmakta fayda var.
Aşkın rozeti idi kundağımızdaki
çengelli iğne ve ne yazık ki sevgi engelli insanlar yüzünden hayatı cehenneme
dönüştürendi iblisin isyanı zalimin zulmü.
Gölge etmesin bir başkası, demenin
ise ifrata kaçtığı ne de olsa nefsine tapanlar yüzünden dünya bu hale geldi ve
öyle bir ahir zaman ki: neşri günün ve döngüsü cihanın ve hüzün çöken hüznü
çözeltisi iken bulutlar.
Bir namert esintiye yenik düştü
insanlık.
Naftalin kokulu anılar ne yazık ki
dünde ve hayallerde kaldı.
Sevgiye düşkün yürekler hep güzü
yaşadı çünkü sevgiyi harcadı insanlar ve saygının tek zerresi kalmamışken
geride…
İnanç ve umudun tefrikası.
Hüznün sağaltılacağı bir kapı aralığı
mı?
Asla değil ki O hep açmadı mı
kapısını bizlere ve bizler herkesi kendimiz gibi bilmedik mi bellemedik mi?
Bir renkse solan.
Bir azade düş iken sonlanan.
Hayali sevgilerden çıkıp da yola…
Hayali fener adeta seven yüreğin
çırpınışları.
Kasıtlı kasıtsız nefret odaklı
mihraklar ve işte insan kalmanın gücü mü güçsüzlüğü mü yoksa bizlerin haiz
olduğu benliklerimizin?
İhtimamla yaşadığımız yaşattığımız
duygular.
İtibar görmeyen iyilik ve iyi niyet.
İltimas geçen kader aslında kederin
sağanağında yakalandığımız rüzgarın da otağı kurduğu gök kubbe…
Neye namzetse hayat neye itibar
ediyorsa insan nefsi.
Bir gölge bildiğim peşimden gelen
beni bile kovmuşken kapımdan ben sadece sevgiyi yaşayıp dillendirirken nasıl da
ihmal etmişim içimdeki mahzun çocuğu.
Kimliğim ve kifayetsiz varlığım
Rabbim olmadıktan sonra ben neyleri ben neye denk düşerim ki…
Haiz olduğum o tek zerrenin
derdindeyim.
Zemzem suyuyla yıkanmak ve ölme
istiyorum.
Daha da büyümeden yüreğimdeki yama…
Yarıladığım ömrü taşlayanlara
vereceğim tek cevap iken sessizlik ve bağdaş kurduğum Rabbin Mekanı hasretle
özlediğim tüm sevdiklerim.
Her renk içinde yeşeren.
Her duygu yüreği yaşartan.
İkbalim ve itibarım ve intikal ettiği
kadar gerçeklerin çok yakınında bir o kadar zorluklarla imtihanım oysaki ben
hep iyi bir öğrenci olmakla övünmüşken sahi sağ çıkacak mıyım bu savaştan?
Endamlı bir hüzün.
Efkarı ölüm ihtimalinin.
Çatık kaşlı sözcükler değil çatlayan
sabrım hiç değil şükür duygumla yaşadığım kadar da umutla yaşamanın verdiği güç
ve sabır.
Gökteki durgunluk.
Yağmur yüklü bulutlar.
Ufkuma sirayet eden umut.
Sevginin çözülen bağcıkları ve işte ayırdındayım
iyinin ve kötünün.
Günü resmetmek mi?
Yoksa cihanın recim ettiği mi?
Günün doğuşu mu hüznün körüklediği
mi?
Ve işte fırtına öncesi sessizlik.
Bir seyyah ki yürek.
Bir semazen ki kalem.
Bir derviş gibi zikrime fikrime denk
düşen iç sesim ve itikadım.
Acının devasa nüansı ve görünmeyen
nice insan nice zulüm addedilen o tepkisizlikte büyüyen acılar ve açılar.
Meali olmayan nice seğirtil.
Mizacı kayıp hayaller.
Eşrafın boş vermişliği ve ahvalin
azgın tayfası iken azgın nefislerin ihmal ettiği gerçekler ve de etik denen
olgu.
Zümresi duyguların hür benliğin teşrifi
ve ansızın yok olma ihtimali günbegün seğiren saçları kaderin seken yürek bir
acıdan diğerine ve içimi tek açtığım tek Varlık ve de O’nun, ‘’ol’’ demesini
sabırla beklerken kul olarak yapmam gerekenlere riayet edip sirayet eden
gerçeklerin de peşinde aslında hayatım aralıksız nöbet tutmakla geçerken.
Bir hüzün sağanağı ki dökülen taşlar
eteklerinden bilinmezin ve bilindik duyguların karalandığı içtimada geçen ömrün
kapısının aralandığı.
Yolcusuyum mademki bu hanın.
Sevdalandığım hayatın da çok uzağında
yaşadığım iken tek gerçek.
Diğer alemin çağrısına kulak
kabarttığım kadar da öteliyorum ölme ihtimalini ve sırdaş yüreğimin taştığı
taşıdığı yükü de hafifletsin diye Rabbim nasıl da aralıksız dua ediyorum.
Bir hasıla ki.
Bir fasıla ki.
Bir meal ki körüklenen.
Ve metazori sevgilerden hayır
görmediğim kadar kıblemde yanıp tutuştuğum.
Varsıl bir istikamet değil asla
bilakis Hak yolunda.
Üstünkörü bir dua değil asla için
için yakardığım.
Azgın tayfası hayatın ve azman
dalgaların yalayıp yuttuğu değil de rahmetin sadece ön sözü söylenmiş bir
romanın sonuna gelme ihtimali ile kavruk yüreğimden dökülen lav ve lal duygular
aşkın hicreti ve Rabbin ulu varlığında sökün eden hidayetin ve umudun çağrısı…
Ç/ağlarken kalemim.
Çalmadan çanlar.
Ve gonk vurulmadan.
Hali hazırda beklediğim ve sadece
O’ndan istediğim yeter ki geri çevirmesin beni ve kabul etsin Dergâhında…
İçimden sızan.
Yüreğin dinmezken sızısı.
Bir rabıta iken ömür.
Bir rakım iken sonsuzluğun biçtiği
bedeller.
Yoktan var olduğum gibi varken yok
olmak istediğime delalet de değil sadece yaşadığım acı ve hüzün sonlansın ve
hayatın ibaresi iken yaşamın ve umudun neye denk geldiğini bilen çocuk
yüreğimle hala peşindeyim umudun bir bilinmeze tekabül eden zamansız ve
mekânsız hüznümle sadece reşit kılınmasını diliyorum Rabbimden elbet ufkun ve
umudun da solmadığı ve asla solmayacak bir güneşin beyan edeceği güzellikleri
bekler ve dilerken yüce Mevla’mdan…