Düş ekimleri zincirleme kazanın da
müsebbibi madem ve her ekilesi düş’ ün de bir adım sonrası gerçek olma ihtimali
ile yüreği ihya ederken tahayyülü yarınların gülücük özürlü bir şiirden süzülüp
devasa göğe kanat açmanın ta kendisi mademki kalemin gücü ile eşleşti iman
gücüm ve işte sevdiğim kadar mutlu ve yazdığım kadar huzura yakınım…
İmlası yok sevginin ama itibarı çok.
Derin bir kasvet saklı olsa da
hayatın çeperinde çakmak çakmak gözleri kaderin belki de beylik bir hüzünle
eşleşmişiz mutlulukla.
Sancılı olsa da doğum.
Sanrı dolu olsa da yaşam.
İklimler kadar da devingen insanın
ruhu.
Beyitlerde asılıyım ve beyzade bir
ritimle insan olmanın gamlı notuna ve notasına düşmekte yolum çünkü insan bazen
acılardan beslenmekte ve açamadığı kadar içini acıtıyor da yaşamak ve işte
aheste süzülen rüzgârın sırtına bindim gezdim bu gün şehrin sokaklarını bir
bir.
Döngü tahliye eden.
Dünümse kilitli bir hazine.
Edimlerde saklı ruhum ve basireti
b/ağlansa da mutluluğun kibirli bir es veriyorum hüzne ve sefasını sürüyorum
günün ve ömrün.
İçimde katlanan yaşama sevinci ve
şüheda dünüm ve tüten dumanı sözcüklerin bazen sobada yanan odun gibi bazen
halvet bazense bahşedilen bir servet ve imha ettiğim kadar olumsuzlukları asla
da zar tutmadan zarf atıyorum yarınlara.
İçimde kalan ukdeler suskun.
Yüreğe iyi gelen nükteler coşkuma
eşlik eden ve ben aşkın zirvesindeyim çünkü kalemime duyduğum büyük aşkla
eşleşti ve de kesişti yolum madem…
Şerefe hayat.
Şerefesi ömrün.
Siması tanıdık bir sevinç varsa yoksa
sevginin meali ve tebessümler ekili gamzelerinde sevgilinin sevecen bir iklim
bellemişken de aşkı ve yaşama sevincime eşlik eden yazmanın verdiği huzurla
katlandı ömrüm kilitli kapıları da yaktım yıktım ve geçtim içinden sözcüklerin.
Sure tadında aşk.
Aşk tadında yazmak.
Tohum ektiğim bir tek sözcük ve pır
pır eden yüreğim bazen sekteye vursa da içimdeki coşku nüktedan bir var oluş
olduğu malum yaşamın ve bazen seyirci koltuğunda oturduğum bazen de anlatıcısı
olduğum masallardan firar ettim ve işte yazmaktayım kendi hikâyemi.
Bazen Kırmızı Şapkamla…
Bazense seyahat ettiğim Harikalar
Diyarında.
Bazen Şehrazat’a öykündüğüm bazen
suskun kalıp mazimi öldürdüğüm ve şeceresi hayatın öylesine girift ki zaman
zaman: bazen yalın seyri ömrün yalansız yaşamanın da güzelliği ile nasıl da yakınım
Rabbime ve sevdiğim kadar da huzurlu nasıl ki kendime duyduğum saygı bir aldatı
değil ve işte alıntı sözcüklerden sökün eden çalıntı duygulara da itibar
etmeden sevmenin hikâyesini yaşıyor ve yazıyorum.
Ölümsüzlük iksiridir içtiğim coşku.
Ölümüne sevmekse en muhteşem dürtü.
Kehanetler gerçek.
Gerçeklere edilen ihanet.
Seyyah sözcüklerden ördüğüm kâh hırka
kâh yelek.
Endamlı mısralar Rabbin armağanı ve
kasvetli rüzgâr geldi üşüttü kalbimi işte ve sıcak iklim birden buz kesti.
Buzdan kaleler inşa ediyorum ve kâğıttan
kayıklar ve bir uçak oluyor kalemin üstüne çıkıp seyahat ediyorum bazen
konforlu bir geminin güvertesinde bazen kaptan köşkünde.
Hem dümendeyim hem de güvertede miço
sıfatımla devasa gemiyi pürü pak kılıyorum.
Rotam.
Notam ve de.
Düşkünlüğüm arayışa ve yazarken
kanatlandığım ve özgür ruhuma beyitler asılı belki de yaklaşmakta olan yeni
yıla gönderme yapıyorum.
Aheste geçen ömür ne ki?
Dibi de görmüşken yakın zamanda.
Devasa bir portre iken sevdiklerimle
aynı kareyi solumak ve paylaşmak ve işte uzağındayım çok uzağındayım
sevdiklerimin ama dualarda buluştuğumuz kadar da huzurluyum.
Bilen bilir beni bilmeyense kendi
gibi bilmesin.
Çünkü şahsına münhasır bir rüzgârım
ben en çok da içime ters estiğim bazense devasa bir es verip kendimi yıldızlara
astığım ve mevsimden dökülen kırıntılarla besleniyor ruhum:
Bazen hüzün bazen özlemini çektiğim
kim varsa.
Öznemle ait olduğum kâinatın da
çizelgesinde en üst sıradayım çünkü aşka ve umuda olan yakınlığım ve
düşkünlüğümle tek celsede bitirdim davayı.
Yargıcı da benim yaşamın sanığı da
tanığı da savcısı da.
Surdan kaleler inşa ettiğim ve
sırlarımı serdiğim şehrin duvarlarında asılı bir portre gibi ben gizin ve aşkın
tek tanığıyım ve de müsebbibi duygularımın elbet s/onsuzlukta saklı olmanın da
izini sürdüğüm tıpkı kendimle olan davamda aralıksız bakaya kalırken
duygularım.
Kaderin cilvesine çentik atıp şamar
oğlan gibi yüzüme yediğim tokatlardan sonra kıyıya vurdum işte…
Belki bir inci tanesi istiridyenin
içinde saklı belki de şaşkın bir yunus balığı gibi Marmara’nın sularında şehir
vapuruyla yarıştığım ya da bir martının gagasındaki susam tanesi gibi haizi
olduğum tek zerremle kâinatı kucaklamanın verdiği huzura eşlik eden yaşama
sevincime gölge düşmeden uzlaşmak adına kendimle en çok da içimdeki çocuğu mutlu
kılacak bir reverans iken aldığım bir selam ve eşlik eden bir tebessümün tüm
buzları erittiği çünkü benim adım sevgi çünkü benim adım umut çünkü ben
yazdıkça ve sevdikçe büyüyen coşkumla bir kez kanat açtım kâinatın uçsuz
bucaksız zenginliklerine tek d/okunuşla haiz olduğum…