Terk edilmiş düşler coğrafyası…
Metruk hecelerin rüzgârında saklı
fıtratı gizemin ve aşkın nidaları şehrin yalnızlığına eşlik eden.
Cümleler buz tutmuş cümleten
uğurladıklarım.
Cürüm işleyenler bense yıkık kentin
enkazında saklı bir kumbara gibi içime attığım ne varsa ve de biriktirdiğim ve
işte saltanatını sürüyorum kalemin.
Bazen bir mikroskop gibi detaylıca
incelediğim bazense kuş b/akışı şehri gezdiğim.
İhbar edilesi yedi tepesi şehrin ve
işte çalgı çengi toplanmış meşk eyliyorlar.
Kara yağız bir delikanlı aşkını taçlandırıyor
belki de saatler sonra taşa tutulacak taş kesilmiş kalplerden gelen o akım ile
bir düş konvoyu eşlik edecek yenilgisine yanılgısına da razı gelmek zorunda
kalacak.
Sözcükler tohum gibi.
Özlem tohuma kaçmış bir düş gibi.
Bir sanrı ise günü kuşatan geceyi
çağırıyorum usulden.
Bir sancı iken günü b/ölen ve işte
hüzün ırkında saklı bir huzursuzluk ile aslında kendime savaş açtığım.
Top mermisi ansızın yere düşen.
Pimi çekilen duygunun mezarına
attığım üstümdeki ölü toprağı ile sözcüklerin na’şından ördüğüm şiirlerin de
hicreti iken o bitimsiz nakarat ve işte evrenin albenisine kanıp yeniden
düşüyorum yollara en çok da muzaffer kılınacak bir bekleyişin sürrealist
çekincesinde ısrarla ısmarlıyorum mutluluğu artık haneme ne zaman konacaksa ve
efkârın bam telinde saklı gamlı bir notayla yolculuğumu daim kılacağım.
S/onsuzluğun kıvılcımlarında biriken
enerji gibi bir ömür depoladığım ne varsa boca edeceğim.
Toptan aldığım ne varsa sözcüklerimi
perakende dağıtıyorum yoksa nasıl mümkün olurdu günün ve bir şiirin doğuşu ve
sessizlik iken rağbet eden rekabetin de asla sonlanmadığı bir zaman aralığında
salındığımı da ihbar ediyorum bir kalemde silsem de çoğu insanı kalemim beni
asla silmezken gönül verdiğim kadar gönül koyduğum neyse beni benden eden…