Bir rengi yok bu iç bükey acının ve aralıksız saplandıkça şarapnel parçaları şarap gibi de yıllanmakta acılar.

Derin bir çukur.

Çukurda damla su yok.

Ve d/üşüyorum…

Boğulduğumu ise kimse görmedi.

Susuyorum ölü iklimden aşırdığım kopmuş bir yaprak gibi susuyorum sevgiye susuyorum insanlığa ve devasa bir sus payı söylem çatık kaşlı geceye gönderme yaptığım.

Sesi de yok bunca acının içimi açtığım sadece Tanrı.

Gönül koymak ya da yürekte biriken kim ise…

Sevgi iken biriken kindar sözcükler yağıyor yüzüme.

İnsan olmak…

Utanıyorum insan olduğum için ve kendime kızıyorum herkesi kendim gibi bildiğim için.

Kenetlenmem gereken insanlar var.

Al işte devasa bir yanılgı.

Algı seviyesi insanlarınsa bir çalıntı mal gibi. İnsanlar işlerine geldiği gibi anlayıp anlatıyor ve gerçekler çarpıtılıyor.

Bir hazine bildiğim insan yüreği.

Haznesinden taşansa kin.

Sevgiyi ilham perime giydirdiğim üstümden de çıkarmadığım bir elbise iken ömür boyu.

Sevgi ile boy ölçüşüyor para.

Sevgi ile dalga geçiyor iblis.

Mazlum olmanın verdiği rehavet çöküyor üstüme ve mağdur ve…

Kinayeler devasa boyutta asla da yeltenmiyorum onlara benzemeye.

Onlar kim mi?

Bilemem ki bilemem.

İnsan sureti ile gezinen canlılar ama can çıksa da huy çıkmazken.

Canlı.

Canan.

Can.

Candan.

Gamlı notalar ve peşine düşüyorum üç harfli ne varsa:

Gam.

Aşk.

Can.

Cin.

İn cin top oynasa da kaçan topun peşindeyim ve bakıyorum ki çevreme cin çarpmış gibi insanlar yığılmış üst üste.

Kâbuslar.

Hülyalar.

Delişmen rüyalar.

Ve gözüm açık yaşadığım bir masal gördüğüm bir rüya adına yaşam denilen ve çarpıtılan gerçekler.

İndinde bir duygunun ve peşine düşmüşken huzurun asla da taviz vermeden kendimden sadece huzur bulmak adına çıkıyorum huzuruna Rabbimin.

Mekânım.

Meskenim.

Mealim.

Meramım.

Merakıma yenik düşmüyorum yine de perdenin arkasından bakıyorum karanlıkta koşturan gölgelere ve hepsi sahipsiz.

Diri bedenler başka iklimde ruhları başka iklimde döneniyor.

Araf’ta kalmış olduğumu sansam bile görüyorum ki: öncelikle ben bu dünyaya ait değilim ve diğer âleme de gitmeme vakit varken göründüğü kadar…

Öyküm susuyor.

İç sesim dinlenmeye çekiliyor.

Kopacak kıyametin öncüsü hangi emare ise…

İnsanlar çoğalıyor ve binalar uzuyor.

Bazen kadın mı erkek mi algılayamıyorum karşıdan gelenin cinsiyetini ve gözümü alamıyorum gökte.

Semiren hüznüm asılı gök kubbede.

Savurduğum nidalar saklı yerin dibinde.

Seyyah sözcükler pür nakıl.

İmgeler çığırtkan.

Hızımı alamıyorum ve tırmanıyorum en tepeye.

Tüm ihtimaller suya düşüyor ve alarmın çalması ile masa başında kestirmişken ansızın irkilip açıyorum gözlerimi.

Sahip olduğum hiçbir şey.

Bir o kadar hiç kimse olduğum.

Herkes kopyala yapıştır hayatlarla idame ettirirken hayatını ben aralıksız üretmeye meyledip hayal dünyamdaki enginlikle sonsuzluğa kanat açarken…

Derken saatler on ikiyi gösteriyor.

Kapıyı çalan yeni yıl hızlı hızlı vururken biliyorum ki: yeni fırsatlar sunacak bana evren ve tüm kayıtsızlığı ile insanlık tarihe geçse bile baş edeceğim de dertlerimle ve başa sarsam da baş koyduğum yolda ilerlemeye devam edeceğim.

Ben.

Biz.

Herkes.

Hiçlikle iştigal ömrüm yettiğince yâd ettiğim kadar güzellikleri ve sevgiyi illa ki gelecek günlere de taşıyacağım en başta umudumu ve iman gücümü de katlayıp enginlerde yaşamanın zor olduğunu bilsem de engin bir anlayışla anlam olmak adına aralıksız ve sadece Rabbimden isteyeceğim sadece O’na kulluk etmenin güzelliği ile başımı da eksik etmeyeceğim secdeden bir an bile Rabbimi anmadan geçmezken ve de kendimden de asla vazgeçmeyeceğim gibi…