Üzengisi yalnızlığın ve şaşalı iklimlerde saklı güncem.

Gülmeyi unuttuğum bakir sözcüklerin

Kucağına her atladığımda…

Ah, nasıl da kendimden geçerim

Geceden kalma bir sözcük peyda olur ansızın

İçimi deşen gece işçisi kadar pervasız

Bir sitemle girişirim yazmaya.

Al yazmalıdır hikâyem

Alacalı bulacalı sevgilerde kaybolmadım ben.

 

Ölüm sıralı mı?

Yoksa hep önde oturan bir öğrenci sıfatıyla

Ben mi göçeceğim erkenden?

Ne kehanet ne rivayet

Aklın kurgusu değil

Kuruntu asla.

 

Kurdeşen dökmekte tabiat

Kula kulluk etmediğim kadar gururlu ve vakur

Aşkın arka cephesinde saklı iken sırlar

Sırra kadem basan kimse beni sırtımdan vuran.

Halesi ya da haresi gizemin

İzini sürdüğüm bir masalda mademki buldum kendimi

Ertelemeliyim o halde ölümü.

 

Tebessümler saklı şehrin gamzelerinde

Şehirse bende saklı

Bense şiirde

Şiir ise hayatın her cephesinde verdiği savaşta

Sahibesi olduğum tek kurtarıcı

Elbet Allah’ın izniyle damlarım oluk oluk

Mürekkep lekesi ise tek makyajım

Markaja alınmış hangi sözcükse

Alt edeceğim elbet kötülüğü ve ihaneti.

 

Safran sarısı gün ışığı

Sızan yüreğimden varlığımın da tılsımı

Tesir eden yüreğe gaipten gelen coşkuma eşlik eden

Kalemin nüktesi

Aslında bilinmezinde sesinde saklı

Bir güneşim geceye ektiğim

Depoladığım kadar sevgiyi

Neslime ve neşrime ihanet etmediğim.

 

Saltanatı mı hayatın?

Güler geçerim.

Bir çocuk bir kadın daha mı öldürüldü dün gece?

Ben insanların insafsızlığına şaşarım

O yüzden bırakmam elimden kalemi

Sevgiyi de

Şakağıma dayalı bir şiirse namzet sonsuzluk hissine

 

Hissikablelvuku da nice yazdığım

Emsalsiz coşkumun ve sevgimin kat izi

Dolup dolup boşaldığım

Hele ki aşka umutla sığamazken kabıma

Aşina olduğum devasa bir boşluk uğruna şiirler yazdığım

Kopup da gelen dünden saf bir gönce

Masumiyetin ve aşkın izinde saf tutarım…