‘’Korkmuyorum artık solmaktan

Solmaktan ve solgunluktan

Gelmişim nerelerden böyle

Kurumuş bir dere yatağı gibi

Ya da pek kurumamış da

Baygın, hasta ya da can çekişen.’’

(Edip Cansever)

 

 

 

 

Sürmenaj bir imge, gün’ün menüsü

Aykırılığın da tebessümü, azizim

Canhıraş bir telaşla hala dayanmaksa yere göğe

Çok geç artık çok geç

Elemin şafağında renkler büzüşürken

İçimde devasa bir rahmet

Sözüm ona aşkın coşkusu.

 

Neyin muhtevası neyin?

Debdebeli gölgelerin ikramı mı da

Sefasını sürüyor hümayun?

Ve de

Bayat satırlarda karın tokluğuna

Her bir şiir her bir hikâye.

 

Müspet ya da menfi bir destur

Yüklendiğim anbean

Aşkı geçtim azizim

Nedir bu ruhun karası ve gözlerimde kara delik?

Tapınan hangi cins imge ise

Şiire çengi olsa olsa

Ruhun yankısı

Her duyulmazlığında tapınan evrene

Her sükûneti aslında bir isyan iken içinde.

 

Zanlar, azizim ve de zamlı düş tarifem:

Ahkâm kesen bir rota

Neye meyletsem günden geceye…

Belki de bir rabıta

Közünde ölümün müstesna bir gölge

Hibe ettiğim bir rayiha

Çiçeklerin surunda yanıldığım hece hece

Açmayı bekleyen de bir gonca

Boca ettiğim kendimce her sefil günce

Telaşla sarıldığım

Belki de unutulmuşluğun girdabında

Şehirler yasarken;

Şiirler de yaslarken sırtını okuyucuya

Aşkı eleyen gözlerinde bilinmezin

Atıştığım rüzgârla

İçimdeki mezar bekleyen sinsice.

 

Beklediğim de yok hani

Hele ki beklendiğim tarafınca

Sırların gözünde arpacık çıktı çıkalı

Sıradanlaştı mademki her acı

Nezdinde şiirin

Gidip de dönmemeli ya da

Dönüp bekasını hüznün sadece

Boca etmeli.

Körü körüne inanmakla meşhur şiir ve şair

Debdebeli bir ölümü de hak etmeli

Martavalı ömrün

Delip geçerken sakilce.