‘’Sen aklıma düşünce ellerim tutuşuyor ellerim
Sen aklıma düşünce yetmişinde ihtiyar
Küçük bir sokakla arkadaş, biraz daha yaşasa sanki kıyamet kopacak
Sen aklıma düşünce
Parmak izlerinden tanınıyor; parkta reddedilmiş bir âşık
Teşhis ediyorum çiziklerde o amansız veremi…’’(Alıntı)

 

 

Sebepsiz bir sonucum ben solungaçlarımın heba olduğu…

Yaralı bir tavuğum ben her kuluçkaya yattığımda canımın yandığı…

Bir tavus kuşuyum belki de kafamı gömdüğümse yalnızlığın ve meddücezri bilinmezin…

Sözcüklerim var bol keseden dağıttığım…

Kırıklarım var aldır aldır aldırmadığım bir vakitten sonrasının g/izini sürdüğüm müptelası olduğum yangınların fıtratında saklı bir kıvılcımım ben kıvanç yüklü bir sessizlik ve sol yakamın familyası gamlı notalar ve işte elimde devasa bir anahtar: adı mühim mi sahi?

Soldan sağa saydığım yenilgilerimin külünden doğan bir açmaz bir aymazlık ve işte elimdeki anahtarla açtığım kapılar nasıl ki saklı insanların sol yanında ve basite indirgediğim ne de olsa sağdıcım iken kalemim solumla yatıp kalktığım afaki bir teselli ile tecelli bulan o kapının geçtiğim eşiğinde…

Algılarım un ufak.

Ve algı eşiğim bir yanılsama ve hortlayan çocukluğum yalnızlığıma sunulan yaftalarla yerle yeksan edilmişken mabedim ve mahremiyetim.

Şimdimi tehir ettim dünümü ise gömemememin yenilgisiyle tutuştum.

İklimlerden arakladığım yapraklarım var misal içimde yeşillenen…

Tohuma kaçan hayallerim var misal baştan hayata bir-sıfır yenik başladığım…

B/atılıyım hayatın.

Bir batında doğan güneş ve ayım.

Sözüm ona bir yıldızım kuyruğu kopartılmış.

Bir iklimsem eğer ki ikilem yüklü.

Bir ikilem isem eğer ki ikilettiğim acılarım ve büyüyen o dik açısı dik başlılığımın bir sonrası diklendiğim kadar haksızlığa ve adaletsizliğe…

Diken dikenim.

Çünkü ben bir Gül’üm alabildiğine ölümlü hüzün yüklü bir minvalde öykündüğüm iken dünümde saklı gaipten gelen coşkuma zarf attığım bir posta pulu gibi gecikmeli bir mutluluğu tahsil etmenin imkânsızlığında saklı bir sır gibi içime s/akladığım kadar hayallerimi yüreğimden taşan…

İmkânsızlığın imkân dâhilinde olduğu o beti benzi atmış minvalde sekiyorum ben…

Adına ister kor de istersen kör noktası hayatın fısıltıların ayyuka çıktığı sersem sepelek yaşamanın da güftesi iken yazdığım şiirlerim ve dilaltım her biri…

Dikenlerimi seviyorum en çok da sen aklıma düştüğünde…

Dilemması varlığımın kök hücremde saklı iken kordan heceler.

İnzivada geçen ömrümden arda kalan son bir çabadır benimki bense umut dağında sığınıyorum Rabbime.

Sandığım kırık serencamım gümüş yüreğimse altın.

Sen aklıma düştüğünde kendi adımı unutuyorum ve adım adım ulaşıyorum kendime ki kendimden geçmemin bedelini ödüyorum her zaman zarfı ve her sıra sayı sıfatının eşliğinde birincil tekilden ötesine ulaşamadığım zarif ve sessiz bir yalnızlıktır benimki belki de bir yanılsama saçıma yağan karı aldatması olmasa ben hala bir çocuğum varsın olsun bin yaşımda içimde saklı kelamın ve selamın asla yetmediği tekdüze bir yenilgiden ibaret olmadığım kadar kendime ihanetin b/eşiğinde salındığım.

Sarmalında gizemin ve sarkacı özlemin…

Hiçliğime konan umut.

Yalnızlığımı iflah etmeyen bulut

Ardışık sayılardan eklediğim bir iklim bir zincir.

İzafi bir ölümse yarınlarıma mahal veren.

Tedirginliğinde yaşamın tevazu yüklü kalbimse adeta bir kabir azabını yaşatırcasına yandığım kadar yaktığım tüm gemilerin asla ulaşamayacağı bir liman olduğumu bile bile…

Bileğini bükemediğim öyküleri kaleme alıyorum ve öpüp başıma koyuyorum kalemin elini ve diğer elimde o devasa sol anahtarı ve işte yüzüme kapanan kapıların kapısını açmakla mükellef bir seyyah notayım ki: sol yanımdan sağıma uzanan bir hikâye bir yanılsamaya denk düşse de yalnızlığımla örtündüğüm siyahi gecenin önümde uzandığı ve kıblemden başka yol bilmediğim bir ayraç mahiyetinde defalarca b/ölündüğüm ve öykündüğüm dünümle iştigal…