‘’Utanmayı bilmez güller mahcup olurlar yalnızca

Hem yüzlerini kızartacak ne yapmış olabilirler ki

Mahcubiyetten solgun o eski güller…’’(H. Ergülen)

 

 

Solan bir çiçeğin ardından yas tutulur mu, hafız?

Sormadım farz et asma da yüzünü

Hem içime astığım perde değil mi?

Güneşte kavrulmasın diye yapraklarım

Ben değilim s/avunan bir çiçek olduğumu

Babamdı sevgiyle dokunan ve adımı koyan.

 

Öncemde s/aklıyım işin özü:

Ailem reçinem ve sevgi dağım

Aşkla örmüşler saçlarını şafağın

Sonra da bir dilek tutmuşlar ailecek

Ve seneler sonra ben doğmuşum

İlla ki dokunulmazlığı olan.

 

Ne çok değer ne çok realite

Ne çok yalındı hayat öncesinde, hafız.

Muhafız alayı serveti ailemin

Namus, inanç ve sevgi düzleminde

Yol da yakındı hani göçüp gitmenin.

 

Göçenler oldu, hafız çok erkenden göçenler.

Bir göçün timsaliydi mazim ve atim

Ama göç mevsiminde esir düşen bir öç değildi

Adım kadar yalındı sevginin izi.

Her adımda andığım rahmet

Adımla müsemma bir gülücük bahşedilen

Üstelik çok da kolay gülerdim eskiden.

 

Yalanım yok çıkarım yok belki affı da yok hayallerimin:

En çok kendime eziyet ettiğim bir ömür

Bir de adını meziyet bildiğim.

Söylemem, hafız asla söylemem

Gerçi sen bilirsin ama

Nasıl ihanet ettimse içimdeki resme

Ben yaktım canını mevsimlerin

Sonra mevsimler değişti hafız

Ve ben hala aynı saf ve masum çocuk.

 

Kefilim değerlerime

Bir o kadar yalnızlığıma da değdi hani:

Can yakmasınlar diye uzağına çekildiğim yollar binalar

Kuş kadar canımla yetemediğim bir dünya işte:

Ne yalancı şahitliğim

Ne de dedikodu bildiğim

Ama öncemde dost bildiğim gölgeler

Canımı feda ettiğim nice insan

En yakınım iken uzağa kaçan

Uzak bildiğim nice insan

Şükürler olsun ki şimdilerde bana kucak açan.

 

Allah’ın bildiğini kuldan saklamak niye?

Ne ayıbım var ne de katık ettiğim yalan

Kendimle olan derdimde kimse

Kendimle arama nifak sokan, hafız.

 

Yaldızlı değil sözlerim sevgim de

İyi niyetim gölgelense de kimi zaman cihanın nezdinde

Ben yaşamak için geldim madem dünyaya

Ama öncelikle yaşatmak adına doğrularımı

Kabul gören ve görecek olan ben Allah katında.

 

Soyumdan gelenler

Söylesem mi kim olduklarını?

Hıçkırarak ağladığım her dua vakti

Aziz Mahmut Hüdai kaçıncı kuşaktan dedem

Dedim de inanmadı ahvalim.

Yalanım yok, hafız: sen de bilirsin.

Hem tutucuyum hem de tutuklu

Bir garip kul ki hala kendini çözememiş.

 

Bir hayatın özetidir, hafız yazmadıklarım

Yazdığım ne ki?

Altı üst üç beş satır içimin açıldığı

Hem mademki ben bir çiçeğim

Varsın solayım yazmadığımda

Ya da yanayım daha çok İlahi Ateşin kıvılcımlarıyla.

Yansa da canım

Ben hamım daha

Üstelik çıkacağım basamaklar bekler beni

Muradım o ki, hafız…

 

Sen ki bilirsin içimden geçeni

Sadece geri çevrilmeyeceğim Hak kapısı

Bir ömürlük cefanın sonlandığı bir kurtuluş

Yine de hamt ederim günüme ömrüme

Sevdiğim kadar yalnızlığın tapusunu emanet ettim ben

Elbet içimdeki nöbetçiye

Ne zamanki dara düşüm içime kapansam

Hem mademki ben bir çiçeğim…

Solmak ne ki, hafız?