‘’Yalnızlık
hiç de tanrısal değil, görkemli değil. O
yalnızca geçmişle
gelecek, ölümle yaşam arasında kocaman bir
karanlık nokta.
Geçmişi ve geleceği olmayan, ölümle yaşam
arasında irinli bir
leke yalnızlık denilen.’’(Alıntı)
Elimde tuttuğum dolu bir silah aslında adına kalem denen
derin dondurucuda saklı iken gizem ve alt belleğim.
Sükûttur ikrardan gelen ve her nasılsa sessizliğimin bam
telinde saklı bir izdiham neşreden nesir babında geçen günlerim duygularsa
gölgesi yalnızlığın: dört duvara tekabül eden varlığım.
Genlerimde saklı hüzün:
Baba ertesi düşüm.
Başım ise asla düşmezken öne kalbimde saklı yâdı dünün.
Yârim kalemim.
Yâd ellerde değil anne ikliminde sekmeliyim.
Bense sakar bir kuşum ve ellerim titremekte:
Annemin aldığı her nefese şükrüm ve kalbim acı çekerken dünya
denen kabirde…
Bin bir ihtimamla sevdiğim kadın.
Bir rica değil bir lütuf Rabbin ikamesi ve idamesi ve
önümdeki idam sehpam eşliğinde içtiğim acı çayın adeta bir gövde gösterisi
yapıyor insanlar.
Güme gitse hayat ne ki?
Değer bulmadığım kadar değer verdiğim sözüm ona bir yokuşsa
önümde uzanan bir yakarışsa Rabbime sevdam.
Naif bir hürriyet sadece kalem elimde iken duyumsadığım
özgürlük.
Oysaki dört yanım zincirlerle çevrili kuytularda gezinen
hayaletlerden de olmalıyım alabildiğine uzak.
Bir renk arıyorum en masumundan…
Beyaz ve masum kaldığım kadar da yalnızlığım.
Mahsuru yok bildim ben; sevginin acı çektireceğini asla
bilemedim…
Ve işte bilediğim kalemim beni çağıran birileri var:
Ve işte bükemediğim bileği zaferin ve içimde kaynayan bir
kazan var.
Köpüren deniz.
Boyumu aşan dalgalar.
Mahzun ve mağdur bin bir yeis:
Aşkın iz düşümü anne sevgimin de yok asla bir yüz ölçümü.
Yüz görümü imgeler yastık altı yaptığım.
Manen güçlü ve yaralı olsa da kalbim diklendiğim Kutup
Yıldızı her nasılsa içimi üşüten ve Kutup soğuğuna da hazırım en sevdiğim
mevsimden firarım elbet boy verecektir filizler.
Hükmü kaderin.
Özveri değil benimki asla içimden gelen günbegün büyüyen
umudum.
Kör noktası lahidin:
Yalnız ve ıssız yollarda tutulurken nutkum.
Ve tek tutkum annem tünediğim omzuna dayadığım başımı
çevirmediğim kadar da sağa sola.
Evhamla yaşadığım.
Endamlı acılarım.
Efkârına bandığım hayatı kalemimse adeta bir emir eri.
Telaffuzu yok pek çok şeyin ve cidden tarih tekerrürden
ibaret.
Uzağında olsam da zalimin korunmalıyım anbean ve tek şüphe de
yok içimde.
Beyazım.
Beynamaz rüzgârın üşüttüğü bir nazım adeta:
Niyazım sonsuz nidalarım sessiz.
Nakşeden bir gün ki dünden erişen yarını şimdiden tecelli
ettiren.
Bağnaz şarkılar var.
Bağrı yanık türküler.
Uzağındayım melodilerin ve pür dikkat beklemedeyim.
Nöbete kaldığım gecelerin çetelesinde saklıdır gördüğüm
unuttuğum rüyalarım yine de aklımda peşi sıra bir rüyayı gerçek sandığım kadar
saf ve şaşkınım.
Coğrafya engin.
Aşk bitimsiz.
Sözcükler yalın ve
sonsuz.
Nefessiz kaldığım
imbat akşamları.
Solmamalıyım
solamam.
Solumdaki tutkuyu
unutamam.
Adını sayıkladığım
dostlarımsa çok uzakta dosttan ziyade içine düştüğüm tuzakta anladım ki dostluk
çok başka manalarda zikrediyor.
Bir selam.
Bir çift de kelam.
Allah dostu iyi
insanların varlığına duyduğum inançla yürüyorum.
Ant içtiğim üstüne
kutsal kitabın.
Zarif ve latif bir
acıyım ben bazen şekli şemaili kayan bir yol gibi.
Yâdımda saklı dün
gibi.
Meylettiğim huzur
ve yarınlarım.
Ölümüne sevdiğim
yar gibi.
Yâd ellerde
unutulmuş bir şarkı misal kulağımdan gitmeyen.
Önsezilerimden
arınamadığım kadar malum olan pek çok şey pek çok hayal.
Döşümde yangın.
Düşümde mutluluk.
Deştiğim toprak.
Nesrim ve neşrim
değil asla yeknesak.
Ölümlüyüm.
Ölümlüyüz.
Lakin vakit yine ve
çok erken…
Tutuşan yüreğimden
serptiğim bir avuç umut.
Aşk ve kalem ve
Rabbim tecelli eden ansızın açtığım ansızın kapandığım kadar kâh dağ lalesi kâh
zambak ve Gül kimliğimden zalimden yediğim tokat.
Arz ederim.
Arşı alaya çıkan
sevgimi kötülüklerden men ederim.
Mealim sevgi madem
varsın olsun bir çıkmazda sekeyim.
Mademki Allah var
gam yok…