Düş ekinleri…

Maviden muhtırası göğün

Salkım saçak sökükleri ömrün

İmbatların isyanı bazen makul olmayan

Bir hayalin yazılmamış son fermanı

 

İçimde izbeler yanık sesi türkünün

Bağrımda sikkeler cümleler gibi kördüğüm

Her vakit uzandığımda döşeğe

Her akit altına imzasını attığım ölümün seyyah sesi

Sevincimden arda kalan

Yer yarılıp da içine kaçsam:

Ah, Lavinia…

 

Tapılası bir iklimdin sen ve göklerin münferit çağrısı.

Aşka yemin etmiştim aşikâr gömüldüğüm diri diri

Latife etmişti Yaratan

Bense hayal mektebinde yorgun bir savaşçı…

 

Çıtası yükseldikçe duyguların

Karalar bağladığım gecenin sancısı

Aşka eren bir derviş gibi

Aşkın bir erdem olduğuna kani

İçimin güftesine sarılı bir yara

Yamalı sözcüklerden ördüğüm naif bir teselli

Tecelli eden varsın olsun buhran

Renklerin dokunduğu yalnızlığım ve senden kalan

Her hatıra

Müdavimi olduğum geceden sökün eden

 

Makul olan elbet noktayı koymak bu amansız hayale

Lakin ben sevdiğim kadar mutluyum, Lavinia

Haletiruhiyemde saklı nice sırrı sana her sunduğumda

Bilemedim de korkup kaçacağını

Bilsem açar mıydım içimi sana?

Dışımdaki rüzgârı da kattım mı bu aşka

Ve işte şerh düştüm düşeli çaresizliğe.

 

İmkânsızların imkansızı imişsin

Bir mevsimde recim edilmenin neresi kötü

Hele ki yanarken için için Lavinia

Varsa yoksa sen

Saklısın niyazımda

Gölgen bile yeter bana

Yetinmediğimse ıraklığın

Gözden de gönülden de payıma düşen

Varlığınla derlediğim nice şiiri

Varsın görmezden gel sen yine bu aciz varlığımı.

 

Gök gözlü meleklerim olsun da hep yanında

Yakardığım kadar Yaratana

Düşmesin mutluluk yakanda

Asılı bir çiçek gibi bir düş gibi

Düşlediğimse artık sensiz ve huzurlu bir dünya

Bu günden sonra…