Card image cap
İçi̇mdeki̇ şehi̇r ve hüzün ağaci

Sancılı kanatlarımdan damlayan kan: sanırım sanrılı dünyanın müptelası izafi bir kuşum ben; kuram dışı hayatım ve kurallara riayet ettiğim diğer yandan. Sıkıntılı bir ikilem olduğuna dair de şüphe yok iken ve her nasılsa şüphe denen mefhum hep iştirak eden hayatıma ve artık şüpheden arınıp dik duruşumla yeniden yazacağım miladımı.

Miadı dolan bir hayattan ötesi.

Miadı dolan sayısız hayatımın öfkesi.

Kusurlu addedilen benliğim ama künyemde yazan ismimden ve kendimden pekâlâ da memnun olduğum.

Elbet sevmediğim pek çok huyum da yok değil bazen enkaza döndüğüm bazen ezkaza içimdeki ritmi dış sesle eşleştirdiğim ve makul olanı sırtlanıp üstüme atlamaya hazır sırtlanları tek karede yere serip…

Kız başıma olsa bile bunun mümkün olduğunu söylemeliyim. Hayatımın her evresinde illa ki muhalifim olan bitenlere elbet yanlış görüp de zararsızca bu gidişata bir son vermeyi şiar edinip bilfiil zarar gördüğüm.

Alt bellekte saklı nice kayıt ve günbegün farkındalık kazandığım.

Görüntüde itibarlı.

İç dünyasında hasarlı.

Dış dünyaya uyum sağlamak adına yapmadığım kalmamışken bir de kendimle olan iletişimimde başarısızlığımı kayıt ederken.

Başarı ise göreceli. Günümüzde en çok kariyer ve para ile ilintili ve yapılan başarılı bir evlilik ile çoluk çocuğa da karıştınız mı yok sizden üstünü…

Afaki olan pek çok şey yine de şarkılara konu olan.

Bir parantez açmam gerekirse elbet her insan kendine özel ve biricik bu bağlamda yapılan seçimler kadar yazılmış kaderin de rolünü unutmayıp insan esir düşmemeli dogmalara ve öğretilere ama gene kabul görmüş kurallar çerçevesinde eğer ki başka bir yola sapıp kendi isteklerinize göre biçimlendirmişken hayatınızı ve de yalnızlık denen mefhum sizi esir almışken kolay değil hani bir şeyleri birilerine anlatıp kabul görmek.

Başarı addedilen.

Başarısızlığınsa meali iken sayısız faktör.

Bir hayalin haresindeyim hayatın da merhalesi iken göğü ıskalayan kanatlarım…

Bense şehrin belkemiği sayısız köprüden geçme arzusuyla dolu ve işte asla iki yakamın bir araya gelmediği bir hurafe olmasa gerek.

Eşleştiğim insan izlekleri mi?

Hangi birinden başlasam ki?

Deformasyona uğrayan hayal dünyam mı?

İletişim özürlü olduğumu söyleyecek olmasam da içtenliğimin insanları korkuttuğu elbet eşlik eden sevme güdüsü ve ta baştan kaybettiğim.

İçimdeki şehir ile yaşadığım şehir her ne kadar birbirine zıt olsa da kopamıyorum işte her ikisinden de.

İnfilak etmek üzere olduğunu bilirken iç sesimin ve baskın karakter o dış sese de müdahale edemezken ve ben sesini kısanlardan da berbat vaziyette sakinliğimi ve sessizliğimi koruyup sadece kalemimle muhatap oluyorum son dokuz senedir.

Doksan dokuz köyden kovulmama zemin teşkil edense Doğrucu Davut kimliğim üstüne üstük bildiğim ve bende saklı o kadar çok sırrı ve açığı varken insanların ben her şeyi Allah’a havale edip doğru bildiğim yoldan sapmama gayreti ile yönümü tayin ediyorum.

Israrla büyüyen o hüzün ağacı…

Bir yandan uzayan dalları bir yandan dökülen yaprakları ve köküne o kadar sadık ki bense o ağacın bir dalına asılı kopuk bir yaprak olmaya razı iken bazen kalem-kakan kimliğimle adeta gagalıyorum gövdesini sonuçta kalem de ağaçtan yapılmış bir eşya iken bazense kıyamıyorum kalemin kanayan ve acı çeken ucundan damlayan duygularımın üstünü örtmeye çalışırken boş verip seriyorum işte yüreğimi kalemimle kâğıda.

Bir resital bazen yazma güdümlü iç sesim.

Belki de Tanrının eşlik ettiği bir beste iken kâinatın bestesi bildiğim hayatın uzamında ben sadece aciz benliğimle ve haiz olduğum o tek zerremle neye muktedir olmadığımın bilincinde bazen sabır taşım nasıl da çatlıyor ve infilak eden iç sesime tek tanık Yaratanı devreye sokuyorum her başım sıkıştığında.

Aslında aralıksız O’nu andığım da bir gerçek ve genelde başım beladan kurtulmazken varsın olayım hem yakınında hem uzağında sevdiğim tüm insanları.

İnsan olmanın iklimi olup bitenler ve inançlı bir insanın çaresizliği.

Gördüklerim bir de kalp gözümün şerh düştüğü.

Birilerine uzatıyorum elimi ve boş kalıyor elim.

Birilerine duyurmak istiyorum sesimi ama kulaklarını tıkıyorlar.

Sevdiğimi biliyorlar sevilmediğimi de ben biliyorum.

Kan kırmızısı gibi insan ve yedikleri haram lokmanın nasıl boğazlarından geçtiğine inanamıyorum.

Sevginin ifa edildiği.

Bazen dolambaçlı yollardan birbirini zan altında bırakanlar.

Bazense gözümün içine baka baka yalan söyleyenler işin ilginci yalanlarına inanan onca insan ve işte bir köşede kala kalıyorum bir başıma ve elimden gelen hiçbir şey kendimi üzmemin dışında ve gayret gösterdiğim her ne ise bir köşeye itildiğim nasıl da aşikâr.

Gelin görün ki; herkes birbirini sıkı sıkıya kucaklıyor ve ben onları severken bile onay almazken sadece kendimi sorguluyorum.

Iskaladığım bir şeyler var.

Islıklayanlar var beni.

Yazdıklarımsa bazen havada kalıyor oysaki yer çekimi ile ve gönül gözümle tek tek kaleme almışken hak etmediğim bir ilgisizlik ve işte dünde olup biten her şeyi bu gün de bire bir yaşıyorum.

Sessizlikse arzu edilen.

Ses etmem ise beni kusurlu addedenlere dair bir ipucu.

Öyle ki basit bir cümle bir kurup iletişime geçemediğim o kadar çok insan var ki…

Akabinde kalemime verdiğim direktif ile alabildiğine coşkuyla not düşüyorum sayfaya tek tek.

Tekleyen yüreğim değil.

Tarumar edilen sadece ruhum değil.

Teyakkuzda filan da değilim sadece katilimin/katillerimin ardından kala kalmışlığım bir başıma yara bere içinde.

Ülke şartlarında ve aldığım eğitim neticesi uğruna çırpındığım hayallerim ve gerçek kıldığım tüm beklentim ise kendime odaklı iken ve kimin benden ne beklediğini de önemseyip şekil değiştirmişken ilkelerim ve asla da taviz vermediğim mizacım…

Yolunda gitmeyen o kadar çok şey ki dünde kalan.

Yolunda gitmeyen daha da çok şey ki içinde yaşadığı süreçte.

Asılı kaldığım adeta dalın ucunda koptu kopacak yaprak bünyemle düşüp de ansızın uçmaktan kendimi alamadığım ve nereye sürüklendiğimi bilmezken kendi rotamı tayin etme arzusu elbet yine hayal kırıklığına uğradığım.

Bir güç gösterisi imiş meğer yaşam.

Başarı addedilen edimler ve artık hangi muvaffakiyet ise tabir edilen göze giren insanlar bense göze battığımdan mı nedendir bilinmez illa ki nokta koyduğum bir ömrün de alametifarikası iken yaşadığım kadar da uzağına sürüklendiğim hayatın örselediği kimliğim ve olan bitene rağmen hala hayatla ve kendime olan mücadelemi sürdürüp de…

Nereye varacağımı bilemezken.

Belki de asla bir yere varamayacağımı için için bilirken…

Yine de elimden geleni yapıp tevekkül ettiğim varsın boşa düşeyim yeniden birkaç sene evvel olduğu gibi kayıtlardan bile silinmişken varsın insanların belleklerinde boş bir dosyaya denk geleyim.

Ama içimdeki boşluğu ben bir şekilde alt ettim.

Her halükarda hüzün ağacımda asılı olsam da hala direnç gösterirken hayatın gidişatına ve yanlış bir şey yapmadığımın da bilincinde ben zaten inançla ve umutla kök salmışken bir ağacın ta kendisi iken bazense kalem-kakan kimliğimle o ağacı bir yuva olarak da bellemişken…