Bir sözcüğün mezarını kazıyorum

Ve tebessüm yüklüyüm.

Az sonra infilak edecek göğün kanatlarında

Bir tutkuyum

Elbet hüzne dönük yüzüm ve

Sessizliği milat edindiğim

Orta şekerli bir acı kahve

Dinmeyen rahmete de duyduğum şükrün

Minvalinde ölümle içli dışlı bir vecize…

 

 

Her öğün saplandığım.

Göğün de kuşandığı bir zarafet

Aşkın kılıcı nasıl ki deldi evreni ortasından

İki yarım kürede

İşinin ehli bir aşk meleği

Belki de ölümle sözleşen

Bazen restleşen

Gaipten gelen bir ses

Telaffuzu olumsuz bir hurafe

Kanadığına mı yansın cehalet?

Kandığına mı inansın ihanet.

 

Bir med-cezir adeta o,

Sükûn dileyen esir

Asrın kavgası elbet

Hüzün kadar bitimsiz bir rivayet

Terennüm yüklü cebinde mevsimin

Kefenine sığınan bir şiir.

 

Günü b/öldük de töhmete

Gece geviş getiren bir esintinin minvalinde

Hıçkıran yüreğin de mizacı

Kimi zaman öfkesine yenik düşen faninin

Dinmeyen rüzgârı

Yetmedi mi ömrü ithaf ettiğimiz nefse

Son bir darbe de gelsin derinden.

 

Aşkı hicveden her öğreti

Masum bir temenniden başka bir şey değildi

Elbet içimizde gizli ukde

Kaybolmaya biat

Bıçkın bir hece

Karıp da maziyi imgelere

Şiir olmaya meylettik bir kere

Nasiplendiğimiz her acı

Elbet başımız gözümüz üstüne

Mademki kaderin ikramı

Soyut bir firardan çok fazlası

Ne zamanki yasladık başımızı

İnancın kıblesine.