Hangi rengin müşkülüsün ve nedir
kesilen raconun geri dönümü.
Bir ithamsa yaşam ve de ihtimaller dâhilinde
sığınmak mutluluğa belki de görücü gelen adamın içine düştüğü yangında seni
yanına çekmesidir her boşluğa düşüş.
Özlemler saklı öznenin gizinde.
Ritmi yok bazen duyguların.
Özneler saklı yüklemler israflı ve
örtüştüğün kadar hayatla, yalnızlığın boynu bükük bıraktığı.
Bir rabıta asılı olduğum adeta bir
rahibenin siyah eteklerine dolanan kara kedi misali uğursuzluğun gelip de seni
bulduğu.
Umuda dair bir serzeniş içindeki
iklimden seken bir kırık dal ve mecburi istikamette yan çizdiğin ve saptığın
tali yol.
Güne öykündüm geceyle dirildim ve
kendi öykümü yazmak istedim ama olmadı.
Olmazın oluru yaşam ve edindiğim o
mertebe ve de makam.
Bir ayrık otu addedilen tasalı
varlığım ve teması yalnızlığın bir cürüm ise işlenen ve işte soyut bir
alfabeden seken harfler gibi peşini topladığım hüzün dolu duygularım.
Rengi soluk günün.
Öğretiler cebimde saklı.
Geceye sokulduğum ve kıvrıldığım
koynunda yalnızlığın aslında boyumdan büyük hayallerin bir ömür peşinde koşup
da her nasılsa her birini hayata geçirdiğim kayıtlı hayat çizelgemde.
Hatırına dünün sevdiklerim…
Hatıra sevdiklerimin dünümü tehir
ettiğim.
Her geç kâğıdı aldığımda hayattan
erkenden yaşlanan yürek namemden süzülen gamlı notalar ve ısrarla sevdiğim ve yâd
ettiğim yarenim bildiklerim.
Sözcükler engebeli imgeler ise
terbiyeli ve öznem sadık emir kipine başım gözüm üstüne, ey ömür…
Dürten birileri var omzumu.
Dayatanlar var acıyı ve yalnızlığı.
Direncimle ve muhakeme yeteneğimle ve
zihnimle ve aldığım terbiye ile akladığım duygular var oysaki her biri pürü pak
ve nasıl da saf ve masum ve masumane tınısında evrenin yaşadığım ne çok gel-git
ve öykündüğüm dünümle reşit kıldığım iç sesim şu son birkaç seneme bakıyorum da
ve belleğimin kamera kayıtlarından alamıyorum kendimi.
Attığım zar her yek geldiğinde.
İçtiğim çayın renginde yüzerken
hayallerim.
Hayal yüklü dünyamda saklı tuttuğum
emeğim ve alın terim ve işte içtimada geçen ömrün özetini sunuyorum tek güne
sığdırdığım ömrü b/ölüyorum satırlarda ve yeniden doğmanın mümkün olduğunu
kanıtlıyorum kalemi her elime aldığımda.
İklim gel-git yüklü tıpkı zihnimin
engebelerinde saklı bir örtüyü çekip de çıkardığım ve sıvazladığım sakalım
belki de ne de olsa sakalım yok olmadı da anlatıp ikna edeyim birilerini.
Başlıca endişem.
Beylik değil ama hiç biri.
Ölümsüzlük iken tek dileğim son
zamanlarımın ve şimdi başa sardığım hayat hikâyem.
Cesaret bulup da itiraf
edemediklerim.
İtiraf edip de inkâr edemediklerim.
Bir iddia makamı ise kalem bir de
itiraz hakkımın bulunmadığı ve kıyı köşe sildiğim temizlediğim aklımın
izbelerinden dahi ışıkların nüksettiği ve o devasa ışıldak aşkla kıyama
durduğum kadar içimin her kıyıldığında rest çektiğim haksızlıklar ve müridi
olduğum duyguların can çekişen sesinden doğan bir ışıkla göğe yükseldiğimin
ertesi kalemle saf tuttuğum sonsuzluğa verdiğim selam ve ettiğim her kelamda
saklı iken hüzünlü iç sesim.
Bir rabıta ise üstüne serildiğim.
Ya da bir renk cümbüşü siyahı
diskalifiye ettiğim ve metruk hanelerde can çekişen imgeler ve sırt sırta
verdiğim sözcüklerin ayan beyan isyanı bir üst makama gidip de verdiğim şikâyet
dilekçem iken kalemin nazarında yazıp içime çektiğim tek solukta.
İçimde kalan ukdelerden derlediğim
şiirler ve işte mecazi bir akım iken hüznün beni iki yakamdan çekiştirdiği
bense yalaka olmuş duyguları sonlandırıp kendime yeni bir makam tayin ederken
hiçliğimle ördüğüm duvarlardan arda kalan kırıkların yüreğimi çoktan tahliye
ettiği sahip olduğum tek gerekçem belki de:
Acımdan ölsem de sessizliğimle çarpan
kalbime son ikazım:
Çok sevmemeli insan birilerini en çok
da kendinden kaçmanın ihtiraslı sesinde baskın çıkarken duygular ve işte
mantıkla sürtüşen her duygudan nice şiirin filizlendiği iken tek gerçek…