‘’Bir de sevsem şu ismimin ilk harfini
Her şey güzel olacak, her şey

Yani ben orkestradan kovulunca berbat duygulara kapılan ben
Karşılıksız mektup yazmada üstüme kimseyi tanımayan ben
İstiklal Marşı’nı iki satır önceden okuyan
İlkokul bir çocuklarının başını okşayan ben
Şimdi nereye koyayım bu heyecanlanmış gövdemi
Nereye, soğuktan üşümüş ellerimi nereye
Ah ben
Ah sen…’’(Alıntı)

 

 

Ey, sevgili sessizlik…

Senle çıktım yola bile bile racon kestiğini sesimi eksik etmedim aşkın yazı-tura oyununda üçüncü bir şıkka denk düştüm:

Açılıp da kapanmayan bir parantezim ben ve dilediğince yerleş içime.

Diktasıyım aşkın aş erdiğim mutluluğun güvesi belki de iç güveysi bir şiire namzet yakın durduğum limanlarda boykot edildiğim semt pazarlarında açamadığım hangi kapı yok ki…

Yokluğun varlığıdır beni ayakta tutan.

Varlığının da yokluğu ve siman nasıl da tanıdık, ey, sevgili yalnızlık…

Aşkın hicreti ve dokunulmazlığı özlemin kürediğim sözcükler ne ki zalim kükrerken ihaneti ve kini.

Kibirli bir yadsımazlıkla doluyum:

Yâdım.

Yâd ellerde yağdığım.

Yağdırdığım sözcüklerse yeni baştan inşa etmişken evreni…

Yanıldığım kadar yandığım.

Yakardığım kadar yağdırdığım.

Yağan rahmetin tecellisi varsa yoksa iman gücümle bulduğum huzurdan da yok iken ötesi…

Öteki beri.

Ötüşü kayıp bir kuş gibi bastığım piyanonun fildişi tuşunda yansıyan renklerin yadsıdığı bir güz akşamında.

Tansiyonu dinmeyen bir şelale adı anne olan o hane:

Derdest olmuşluğum.

Dertop yıldızların kopuk kuyruklarında unutulmuşluğum.

Yerle yeksan olmuş cihanın ayak sesi açmazında varlığımı yoklukla sınandığım değil sadece annemin sesine duyduğum özlemle at koşturduğum ve üstüme rakip tanımadığım hüzün kulvarı ve öğütülmüş hecelerimin hıçkırdığı yalnızlık bulvarı.

Cep delik cepken delik madem…

Mademki kimyam tuttu bilinmezle.

Görmeden t/av olduğum…

Aşkın kayıp aksanında tuş olduğum.

Patavatsız hayaller sokağında kaybolduğum…

İzdihamsa adam boyu.

İzbelerde saklanası gölgeler.

Aşkın hitabında değil sessizliğinde saklıyım.

Leb demeden yuvarladığım leblebi yokuş aşağı ve işte düşmez kalkmaz bir Allah.

Kanayan diz/e/lerime pansuman yaptığım duygu birikiminde dumura uğradığım kadar yaşam denen iklimde…