Sarnıcın en dibinde belki de yuvasından fırlayan gözlerine eşlik eden yarı sönük ferin dualarıma eşlik ettiği kekremsi acılar nispetinde…

 

Kaç öğünse efkârın yüz ölçümü; kaçkın mizaçların yükünü yüklendim ben kimsesizliğin nezdinde ve soyut denklemlerin derisini yüzdüm içine sığınmaksa bedellerin, ördüğüm günahlardan çıktım yola baştan çıkan cümlelerime pür-ü pak ameller diledim.

 

Haşmetliymiş öğretiler hele ki istiflenmiş hataların yüzü suyu hürmetine.

 

Devasa bir yakarışmış meğer azimli yüreğimde el pençe divan durduğum niyazların ki kırık haznelerin çatlamış ar damarından firar etti insanlık sonra muştulandı masumiyet ve tüm sevinçlere leke sürüldü tıpkı bekâreti çalınan maziden top yekûn firar eden anılar gibi.

 

Ebemkuşağında saklı bir soytarıdır belki de mülkiyetim elbet tapusu bana ait mevsim: bencileyin duraklarda biz olmanın da maliyetiymiş yalnızlık sadece yalanlar üflenmiş ruhlardan uzak durdum diye sözcüklerimle sığamadığım bedenim günbegün sınandığıma delalet varmak o meçhul sona ve gizin mahcubiyeti ile sadece Rabbime sığındığım tek gerçeğim iken.

 

Anmaksa kötüyü diyemem ki.

 

Ar bilmekse ömrün sınırlarını kimselere veremem o hakkı ki kaç kere sınırları ihlal etmeye kalkışan iblisin ihanetini nasıl yok sayarım ve çevreme ördüğüm duvarlara da kimseler tırmanmaya kalkmasın hani.

 

Sürü psikolojisinde en uyumlu mizacı sahiplensem de olmadı işte asla susamadım yapılan haksızlıkları yok sayıp: sonra ne mi oldu? Elbet dünya kendi adaletini ilan etti ve ben boynum bükük sadece O’ndan diledim ve hep de inandım İlahi Adaletin sancağını en önde taşımanın verdiği gururla nasiplenmenin verdiği huzurla her ezan vaktini aşkla bekledim ve çektim içime tek tek.

 

Vedalar hüzünlüydü ama riayet ettim ben gerekti mi vedamı ve istifa dilekçemi sunup firar ettim muhtelif cennet görünümlü cehennemlerden ne de olsa yasıma sadıktım ve yasa addedilen genel geçer kuralları da asla kabullenmedim elbet yasamı da yas bildi münafıklar.

 

Düşkün bir imgeye aklımın takıldığı hani hani; düşsün diye gözümden şiirler belki de şiirin yakasına yapıştığım her imgedir saçlarımda uçuşan hayaller…

 

Göğün gözü mavi; matemin sırça kökünde gezgin mahrem sefası yalnızlığın tüm düşlerin de muadili en azından yakası açılmadık şiirlerin zamanıdır tutuşan ferinde ömrün göğe atacağım daha kaç çentikçe asılı kalacağım ve şimdi Mihriban’ın düşlerinde kaykılmış yüreğime saplanan hançer…

 

Anne duası aldığım bir ömür pazarı.

 

Şefaat bekçileri ve kayrası göğün asla itibar etmediğim bir ölümlü iken zalimin zulmüne rest çektiğim şiir pazarı.

 

Haletiruhiyem ve çökkün zeminde…

 

Ellerimde solgun çiçekler ve ölümsüz yeminler.

 

Nazire ettiğim sadece kimliğim düşman başına bunca yalan ve töhmet altında geçen ömre adadığım şiirler.

 

Vuku bulan sözcük ve isyanı cepte özgürlük…

 

Şah damarımda aşkın ta kendisi tam da kendimi terk edecekken serildiğim zemin ve nasıl da metinimdir bir ömür…

 

Saçağı altına gizlendiğim o iklim tevazu yüklü yüreğim sönmez madem şafakta saklı keramet solgun yüzüme de değmesin gölge ve çamur.

 

Bir hazan belki hezeyan yüklendiğim…

 

Şimdi diri sevgimle mealine b/andığım her hatıra gıyaben tanıdığım bir rüzgâr ki imbat yelinde saklı benim muradım ve yarınlarım.

 

Bir mum diktim.

 

Bir tane daha.

 

Ömrü adadım ben bu yürek yangınına sözcükler de aşk da kutsalım ve yedieminde unuttum ben çocukluğumu ve yılgımı ve yanılgımı ve o tebessüm kanatlanan.

 

O müneccim görünmeyen yakasında şehrin gözü pek de iklim sığındığım devasa bir resim elbet izafi bir mutluluk reçetesi ne zamanki hayata ve kendime yenik düştüm minnet etmeden ne çok yeis yüklenmiş de bunca insan düşmüşler yola ve düşmüşler gözden asla inkâr edilmeyen bir sevda hikâyesi gerisi zaten teferruat azat edilmeye biat bir kökümle bir yükümle bir de ömürlük tutsaklığım aşka sere serpe serildiğim ihlaslı yüreğime eşlik eden üç beş şiirden başka neye denk düşüyorsam isyan etmediğim tek gerçek.

 

Uğurlasam da maziyi düşmez ki yakamdan.

 

Unvanım da yok mevkiim de ve meramım sadece saklı yüce Rabbimde.

 

Bir tebessümse dilediğim elbet dillendirdiğim her yüne günde umut ettiğim bazense azığa aldığım ve işte köle imlerin derdine düşüp bir şiirde uyuya kalan mevsim gibi kalemin sihrine bandığım her acıyı de uçurduğum o gök kubbe.

 

Şimdi gidebildiğim kadar gitmeliyim belki de dönmemecesine bir de azat edilseydim ya bunca uyruğu olmayan acıyı nasıl sahiplendimse bir avazda yitimi ömrün yataklık eden şiirlerin de özrü ve saltanatı ömrün devasa bir rahmetin sağanağında ıslanmak kadar da olası her sele kapıldığımda Salavat getirmenin de mucizesi elbet saklı inançlı avuçlarımda.