‘’Sözlüklerden çıkarıldım

 Ayakları ıslak gözleri bulutlu diye

Bir uğurlama-her resmin altında bulunur-

‘Güz güneşlerinin ardına takılıp gitti

Sessiz albeniler taşıyan ince sesiyle…’’

(Haydar Ergülen)

 

 

 

 

Yalnızlığın türküsünü söylüyor martı

İndinde saklı devasa düşleri bir de açlığı.

Sonlanan günden sarkan da bir güdü

Telaşla iteklediğim her acı

Sonbahara düşendi de mevsimin nemi

Sayacı kırık rüzgâr

Teşrif ederken gecede saklı yeminler

Dönülmezliğinde ufkun

Ayracına takılı gözleri aşkın.

 

Nimet gibi şükür yüklü…

Aşk gibi özlemin diğer adı…

Sonlanmaya dair olsa da mizacı

Geceye yüklü gözyaşı

Ve maviden teamül

Kıpraşan yüreğimde saklı.

 

Bir seferi rota

Düşlerin dahi irkildiği günden geceye

Uzanan tortusu elbette

Muhalif bir ses tonu ile

Öykündüğümüz aşk ve sevdalı güncesi şiirlerin

D/okunulmazlığında ömrün

İlla ki vehim yüklü satırlar

Bir kulpu olsa da tutunsak hani ümide.

 

Bir ülkü ürktüğüm kadar gölgemden

Belki de zülfü ne çok ne çok masal

İlla ki yarım kalan ezelden.

Menevişlense de yüreğim

Koyudan gece gözüne mil çektiğim

Yarım ağız sevmelerin de karanlık mağarası

Yüreğin azat edildiği bir hurafe belki de

Zemherilerde ölen yaz çiçeği:

Ne sarı ne pembe ne mavi

Hüzne biat asi rengi ile

Gölgelere dahi umut eken.

 

Kayrası olsa olsa bilinmezin

Şükrü eken sabır biçen dualarımda gizli sevdiklerim

Aşkı anıp da döner miyim hiç sözümden?

Közümde açmayı unutan nasıl ki bir gül’üm

Savrulduğum kadar acılarıma zimmetli

İçine batan dikenim:

Yaslı ve yaşlı gözlerimde;

Yaşadığım kadar bandığım da ömrü

Umut denen törpüyle

Asi(l) bir yenilgiyim kimine göre

Oysaki yanılgının ta kendisi

Ne de olsa bilemezler içimdeki gizemi.

 

Reşit olmuş hangi muhalif şiir?

Hangi ölü renk karanlığı delen?

Hangi yürek hangi tasaya derman gerek?

Göğsümde uçuşan notalar

Ve dilimde sevdalı şiirler

Yandığım kadar da kandığım bir zalimmiş meğer

Yazmaya düşkün yüreğime tutuklu kalem

Anıp da rahmetin adına

Yarınıma da kefil olsun yeter ki yüce Rabbim.