Yorgun bir sözcüğün saçlarını okşuyorum usulca ve usulen ceketimin düğmelerini ilikliyorum. Yorgun sahaftan almayı unuttuğum kitabın ilk sözcüğünü çağırıyorum sessizce belki de sahaflarla olan yakınlığımdır bu yorgunluğun nedeni.

Diviti olmayan bir mevsimin güncesini güncelliyorum ve yaslı şenliklere düşüyor yolum. Açmazında iklimin ve beti benzi atmış bulutların çetelesini tutuyorum. Kabrinden firar eden bir ölü gibiyim: aklım darmaduman ve soyut gölgelerde somut varlıklar arıyorum hele ki kuytuya kaçmış rahmetin peşindeyken dikiyorum ağzımı ve dilleniyor kalemim ve dilediğim dilemediğim ne varsa bir de transa geçiyorum.

Renklerin hoyrat sesleri; rengârenk göğün tutuşan yıldızıyım: sözcük bombardımanına tutulmanın verdiği huzur ve mutlulukla okumadığım onlarca kitabın yasını tutuyorum artık nereye saklanmışsa ölü yazarlar, kitaptan öte yazarının ruhu nerelerde geziniyor, merak içindeyim.

Tutturmak kıvamını hayatın elbette şiirsel bir törenle imgeleri sağaltmak ve gözaltı morluklarında kıpraşan cümlelerin hüküm vermek geçen güne ne de olsa teyit edilmeyi bekliyor yirmi dört saatin koşuşturması ve yeltendiğim hangi edim ise sihirli bir dokunuşla günü b/içmek ve b/ölmek istiyorum.

Sezilerimde uyumsuz iniş çıkışlar var ve belli ki eşlik edilmesi zor bir insanın bu yüzden yükümü boşaltıyorum, her artı parantez açışımda sayılar düşüyor aklıma ve lise yıllarımdan üniversiteye uzanan o yolda bilemiyorum da sayısalcı olmanın neden gerekli olduğunu ve uzun bir maratonun sonucunu bilmeden hala arşınlıyorum yolu gerisin geri kaçtığım son yılların da bana yüklediği sıkıntıyı düşünmemek nasıl ki mümkün değilse.

Harfler ve de… çağ atlayıp çıtayı yükselttiğim.

Yirminci yüzyılda doğmanın verdiği bir ağırlık eni konu kendimden şüphe ettiğim ve içinde bulunduğumuz ç/ağda hala akıl sır erdiremediğim o uyumsuzluk.

Kuşlar bile şaşkın iken havanın ve çağın efektlerinden ben hala mızmızlanmayı kesemeyip yeniçağa çamur atıyorum belli ki bir cenin olmayı dilediğim o sıkıntılı anlardan biri.

Başını okşadığım harf çoktan solup gitmişken ve ben hala sözcük arayışında unutulmuşluğun resmini çizerken.

Söylemediğim çok şey ve söylemeyi de düşünmediğim bu anlamda söylediğim her şeyi yalanlıyor göğün çapkın kıvrımlarında süzülen bulutlar ve içimde saklı bin bir yeis ile huzursuzluğum iyice tavan yapıyor.

Söylemediği ne kaldı ki, diyenlerin yalancısıyım işte ve kibirli bir posta pulu gibi içimdeki mektubu hala sunamıyorum sahibine belki de hayatımda ilk ve son kez tarafıma yazılmış olan o mektubu dikte etmek istiyorum oysaki şehir çöplüğü onun çoktan mezarı olmuşken, lav ettiğim dünün hatırıyla içimdeki sistemin çöküşünü izliyorum.

Kayıt altına almam gereken milyonlarca şey var ve kendimi soyutladığım düzenekte illa ki bana sorun yaratan.

Kıvılcımları bariz gözlerimin ve derinlerde teyakkuza geçen sancılı mevsim dürtüklüyor beni aralıksız şahit olduğum kuşların var olma mücadelesinde soruyorum da Tanrıya:

Mademki kanatlarım yok neden hala uçmakta ısrarcıyım?

Mendilin içinde turkuaz gölgeler belki de güneşi seriyorum mendilimin içine ve tokası kayıp saçlarımda renkler ışıldıyor ve minnet duyduğum nice rahmet ve özel insan aslında sevgiyi şiar edinip dualarımdan da eksik etmediğim yine de yolunda gitmeyen bir şeyler var.

Sonlanmasını beklediğim bir hayat mesela ve sonlanmak bilmeyen nice sıkıntı aslında düş meclisi çoktan toplandı ama… ve işte gölgelere sırnaşan kelimeler belki de gölgesini kaybeden bir şiiri yeniden yazmak isterken.

Kalıbımı basamıyorum çünkü taşkınlara sebebiyet veren ısrarcı bir hüzün saklı iç cebimde.

Kalıbımdan taştığım belki gölgelendiğim belki gölge ettiğim.

İkircikli acılar sanrı tuzağında ve kıyamet öncesi yapmak istediklerim.

Maruz kalmakla mahrum bırakılmak arasında gidip gelmek mesela ve sözcüklerin boğazına sarılıp içime her açışımda gövde gösterisi yapan imgelerden uzaklaşıp bire bir kendimle restleşmek.

Azıcık uzağındayım zamanın bir o kadar yakın içimdeki kaçkın ruha ve köşeye sıkışıp sarıldığım şiirler ve metinler.

Saçları dağınık işte düşlerimin.

Saçları dağınık kendini Nisan sanan Aralık ayının.

Saçları uçuşuyor gecenin ve tutuklu kaldığım kelimelerin.

Bir ayraca ihtiyacım var besbelli ve yıkıp dönülen içimin şehrinin de düştüğü t/uzak kadar sıkıcılığın paye verdiği o karanlık bu yüzden bertaraf etmek adına karanlığı geceyi bile bölüyorum saat saat ve her saat başı içimdeki guguk kuşu teselli ediyor beni.

Böğrüme saplanan bir sancı.

Yeminliyim mutlu olmaya ve alarmı kuruyorum yeni bir güne tıpkı gölgelendiğim hayatın acısını çıkarmak adına kendime asla acımayacağıma dair söz vermişken: bu yüzden açığa alıyorum tüm duyguları ve yeni baştan başlıyorum ne de olsa zimmetliyim ben sözümde durmadığım ne ise aslında kendimi kandırdığım ve gözüm seğirirken biliyorum ki ben beni anıyorum her serbest vuruşta çarptığım o sert kayada yeşeren umut gibi hala da dimdik ayakta olmanın verdiği gurur ile.