Card image cap
Bi̇r nokta bu kadar mi acitir?

Kilitle düşlerini, hafız

Çeneni de kilitle dökülmeden dişlerin

Sapla dibine mermerin

Aşkın azat edileceği bir vakit

Hapis et yüreğini

Süngüsü düşmeden gecenin

İşinin ehli bir susku giyin

Kefen bezinde cehaletin

Irak olduğun dünya işlerinden

Varsın çekmesin elini eşrafın

Aşkın siciminde yürüyen cambaz gibi…

 

Notaların efkârına ban mevsimi:

Hani devinen düşlerin

Hani methiyeler dizdiğin sefil benliğin

Bir kimlikse ispatlayacağın rüştünü

Bir kirişse durduğun eşiğinde

Yetinmeyi öğret öğrencilerine

Kimse düşen peşine

Kimse düşmeyen yakandan

Kimse kim olduğuna vakıf

Kimliksizliğin derdest kimliğinde

Saklı tut hayallerini

Kefil olduğun kuş sürüsüne de ver veriştir.

 

Uçuşan saçlarında elemin

Kifayetsizliğinle izini sürdüğün hasretin

Demlendiğin kadar saklı tut kendini kıblesinde

Bilinmezin

Dokunaklı bir hüzün tarhında

Ektiğin her acıyı

Aşk diye biçtiğin

Gömülü kalsın varsın sırların

Dibinde sevdalı şehrin surlarının.

 

Yetmedi sakın gözünü

Yeltendiğin hangi mevsimse

Saklı tuttuğun közünü

Ölümün de hayırlısı dile Rabbinden

Ve ömrün ve günün

Ve yüzünü görmediğin o düş izlekleri.

 

Düşlerin lekesi olur mu, sahi? Elbet olur: düşüncelerin ırgatlar gibi çalıştığı sahil kasabasında yüreğimin, büyüyen sevinçlerim de olur o düş lekelerine eşlik eden ve sabahın serinliğinde kir tutan düşlere serili gerçekler el pençe divan bekliyorken sizin uykudan uyanmanızı.

 

Belki de uykuda saklı keramet kaç öğünse düşlerin girizgâhında yanıp sönen o ışık ve geçme hakkı tanınmışken size düş köprüsünden gerçek hayata uzanan.

 

İklimin duvağı sürünüyor yerlerde ve terk edilmişliğin sancısı ile kaçak gelini kovalıyor göçebe kuşlar.

 

Aşkın latif tınısı ve hayaller durağında sür-git hezeyan bir de cereyan eden yalanlar ve kulvarında birinci iken yenilgiler.

 

Yanılsamaları öğütlüyor Tanrı, yankısı özgürlüğün oysaki avluda saklı terk edilmiş düşler ve gözden çıkarılmış insanlar ve demem o ki; her birimiz kaderimizin mahkûmuyuz ve işte mum gibi eridik ve sıralandık az sonra başlayacak yoklama ve deri kaplı defterimde yorgun sözcükler ki ne kiri var ne kini sözcüklerin üstelik hepsi ölü.

 

Büyümeliyim, Tanrım.

 

Yetmedi büyütmeliyim çocuklarımı ve hepsi o kadar çelimsiz ve hastalıklı ki.

 

Ben bir düşüm.

 

Ben bir düşün öğretisiyim.

 

Ben bir enkazım ezkaza satılmış ruhlar dükkânında saklı kırık bir saatim işte artık günde kaç kere ve de haftada elbet bir ayda kaç kere doğru zamanı gösteriyorsa içimdeki mekanizma ve yetmiyor: öğütüyorum ruhumu ve öğütlüyorum yorgunluğumu sonra da öğün atlıyorum.

 

Kişi başına düşen milli gelir ve dolar kuru ve işsizlik oranları ve sayısız açılım getirecek finansal tablolar ve işte ben bir düş eksperiyim naylon faturaları çöpe atan.

 

Tüylerim kabarıyor ve tüylerini yoluyorum yalnızlığın: az evvel salındım kafesimden ve an itibari ile salınıyorum yollarda: ezilmem an meselesidir elbet ezikliğimi de düne mal ediyorum.

 

Çoğalan h/içlik duygusu belki de her biri ömrün uydusu ve işte sağaltım mizaçlı sözcükler.

 

Göğe otağı kuran bir çoban mı yoksa mevsimin nesri midir unutulmuş cümleler ve sökün eden yaftalar günü b/ölen bir acı gibi açısı dik başlı bir üçgen en çok da içindeki yalnızlığı bir iz düşümü belleyip saklandığı o resim karesinde inleyen düş toplayıcısı gecenin şehvetinden uzak tanrısal bir yalnızlıkla sınıf atlarken.

 

Akasyalar.

 

Asmalar.

 

Salkım söğüt.

 

Sonra da sev beni ve unut, dercesine.

 

Kuram dışı çember artık kimse feleğin çemberinden geçip sek sek oynayan.

 

Manifestosu düşlerin kırağı çalan bazense çağ atlayan ve kerli felli bir düş sapağı.

 

Ölümlerden ölüm sun, Tanrım.

 

İşte göğsümde yama içimde yara yakası açılmamış esprilerden asla haz etmediğim ve azın kıymetini bilmekle şükür yüklendiğim.

 

‘’herkes gibi olma özentiliğimle öç alırcasına dalga geçiyordum

…ve bir anda kahkahalarımın ortasında umutsuzluğa düşüyor, anlamsızlık batağına saplanıyordum ve sonra daha önce de olduğu gibi delicisine bir o yana bir bu yana savruluyordum. Peki, lütfen artık söyleyin bana, böyle bir adam ne iş yapar?’’(Alıntı)

 

Boşa düşen bir vatandaş gibi ve çığ yerine çağ iken sökün eden ve büyüyen devasa bir ritim ile bir de büyütürken gözünde insanları ve tüm dertlerini…

 

Düş b/atağında kırık ve kırgın notalar sözcük bulvarında bir hınç ile imleci dahi yok sayan en çok da kendini…

 

Kendi olmayan herkes saklı o hiçlik manifestosu nihayetinde aynadaki aksine âşık olan bir düş perisi gibi hele ki düşe kalka içine düştüğü düş tuzağından gerçek dünyaya geçiş yaparken elbette saklı o son noktayı gözünü sakınmadan sıkı sıkı bastırırken hayatın ve anlatının son kelimesinden hemen sonra.

 

Bir nokta bu kadar mı acıtır, sefil yazar ve kolaysa koy bakalım noktayı aklın devingenliğinde sus pus geçen yılların acısını çıkarırken.

 

Bir nokta bu kadar mı acıtır canını insanın?