Hangi düş’ün ve düşüncenin esiriyim ki elbet esaretine girdiğim ilk günden beri de hasıl olan çok şey var çok insan yüklendiğim bir o kadar kendimi onların nezdinde yük bildiğim ve yüz sürdüğüm…

Yüzüm var mı, sahi?

Olmaz mı?

Yüzümü kızartacak bir şey de yapmıyorum hem kendimi bildim bileli elbet aşkla iştigal olmuş bir ömür yüzünüzün kızarmasına sebebiyet vermezken yine de utanıyorum ilk günden beri ‘’aşk’ ’kelimesini telaffuz etmekten lakin benim içine düştüğüm o kadar çok aşk oldu ki olmakta da elbet olacak da ne de olsa olmazın oluru şerh düştüğüm…

İmtina ettiğim çok şey var üstelik misal mi…

Ulur orta görünmekten asla haz etmedim ya da yaşıtlarım gibi bir hayat idame etmedim sadece sevgiyi soludum büyürken ve yaşarken ve aşk ile olan ilk tanışıklığım ki asla yanlış anlamayın çünkü rahmetli Zeki Müren’i dinlemeye doyamazken dört ve de beş yaşlarında şarkıda sürekli yinelenen o nakarat:

‘’Aşk’tan da üstün.’’

Bilindik bir sözcük değil miydi de utana sıkıla merak etmiştim anlamını ve koşa koşa gitmiştim annemin yanına anlamını öğrenmek için…

Devamı var elbet ama artık önemi de yok çünkü aşk’ı bana öğreten Yaratan oldu üstelik bunu içime bir tohum olarak düşüren de ve ben defalarca âşık oldum…

İlk aşkım babaannem.

Sonra sınıf öğretmenim dünya tatlısı huysuz kadın.

Devamı geldi elbet ve aşktı aşkı doğuran üstelik içimde saklı bir yanardağ aralıksız lav püskürten ama benim dilim hep lal idi ve bir kere bile telaffuz edemedim birilerine aşık olduğumu kendime dahi ama bilen biri vardı ilk günden beri ve ben aralıksız O’na yürüyor ve kucaklıyordum çocuk aklımla.

Ya, şimdi?

Devamı gelmez mi üstelik insan yaşama sevincini zaman zaman kaybetse bile bitmeyen bir coşku sevmeye ve sevilmeye dair gerçi talepkar da olmadım asla ve ben aslında kâinatı karşılıksız sevdim adına ister aşk deyin ister tutku hatta dilerseniz hastalıklı bir duygu olarak addedin ama aşk hep benim için vazgeçilmez oldu ve ben hemcinslerimden hep da farklı oldum hatta insanlardan da çok farklı gerçi bana yansıyan hep acıydı ama ve de yansıtılan ve nefret duygusu ile de yolum asla kesişmedi.

Gerçi çok sevdiğim insanlar gün geldi beni yok saydı; hor gördü ve nefret dahi edebildi ama…

Gayesiz yaşamadım da hayatı hep hayallerimdi peşinde koştuğum ve umut teknem ki mesleğime hatta mesleklerime aşık oldum hatta iştigal olduğum işim neyse…

Yeri geldi bankada çalıştığım yıllar dosyalara âşık oldum. Akla zarar, değil mi? Altı üstü kambiyo servisinde çalışan bir dış ticaret uzmanıyım ve ithalat ve ihracat işlemlerine hayranlık duyuyorum ki bilgiye âşık olduğumu da itiraf etmeliyim ve bilgili insanlara da hep hayranlık duymuşumdur.

Mesaim bitse bile geç saatlere kadar içine gömüldüğüm devasa dosya kayıtları ve mesleğime duyduğum aşkla yaşarken ve gözümü de kariyer basamaklarına dikmişken…

Elbet o merdivenlerden paldır küldür düştüm üstelik ayağıma çelme takan sevdiğim ve sırdaş bildiğim iş arkadaşlarımdı.

Defalarca denedim de başka ortamlara girip çıkmayı ve çorap söküğü gibi iş değiştirdim yetmedi yeni meslekler edindim yeniden arayışa girdim.

Kısır döngü addedilebilir ama bu benim kaderimdi çünkü bir şeylere ve birilerine inanıp güvenmeyi seçmiştim bir kez kendimi bildim bileli.

Okuluna âşıktım ve sınıf arkadaşlarıma gerçi ihanetlerine uğradığımı seneler sonra en yakın arkadaşım itiraf etti ama bunu bile görmezden gelmeyi başarmıştım sonuçta beraber güzel zamanlar paylaşmıştık ta ki o en sevdiğim dostumun da bana vurduğu darbeyle bu sefer tamamen hayattan elimi eteğimi çektiğim gün gelip de kapıma dayanana kadar.

Dayanacağım kadar dayanmıştım bu hayata üstelik hayata da âşıktım ve bir anda her şeyi sonlandırmayı diledim ama baskın gelen Allah sevgim ve inancım da ve ben ölümün kıyısından dönmüştüm o gün ki ölümü ta içimde yanı başımda hissettiğim hayatımın en berbat günüydü ve yalnızdım ve telefonla ulaşabileceğim en yakın dostum değil bana destek olmak telefonu bile tüm gece boyu açmamışken…

Devingen haletiruhiyem artık adını siz koyun.

Ama sevgiyle beslenen ruhumda açan nifak tohumları elbet hayatla arama nifak sokan insanlar.

Aşık olmam gereken tek kişi belki de içimde saklı o çocukken ve ben bir ömür o çocuğu yok saymışken..

Sebepsiz ve amaçsız yaşadığım saçma yıllar ve ben sadece kendime muhaliftim sadece kendime öfkeli ne de olsa her şeyi yarım bırakmış bir enkazdım suçu ise hayata ve insanlara duyduğum inanç ve sevginin ve güvenin ters teptiği.

Neresinden baksanız on yılı bulur amaçsız yaşadığım zaman süreci ve hayata ve sevgiye sadık bir insanın had safhadaki yalnızlığı ve inzivaya kapandığım bir süreç ki yazmaya başladığım ilk gün kendime âşık olacak müthiş bir mefhum bulmuştum ansızın ve beni zora sokacak ve beni hayli uğraştıracak ama nihayetinde yeni keşiflere zemin hazırlayan…

Saçma addedilebilir ama insanüstü bir sevgiyi kıblemde saklı tutmak hep hâsıl olan çocuk aklımla bile üstelik yalnız bir çocukken sahip olduğum hayali oyun arkadaşlarım üstelik yüzlerce çocuğu olan bir kadın iken benim en sevdiğim hayali arkadaşım…

Elbet öğretmenlik yaptığım yıllar öğrencilerimi inanılmaz sevdiğim ve bağrıma bastığım bir o kadar da onlardı beni bağrına basan ve ağrıma dahi gitmemişti para kazanmamak ki bol sıfırlı maaşımı reddetmiş ve Çalıkuşu gibi düşmüştüm yollara ki verdiğim emek helal olsun ne de olsa ücretli ve de gönüllü öğretmen olarak sayısız devlet okulunu evim gibi benimsemişken ve de yüreğimle beynimle onlara verimli olmak adına canhıraş mücadele vermişken.

Aşk çok soyut bir duygu ve günümüz insanı bunu öylesine somut hale getirmişken kolay olduğunu düşünmüyorum hani aşk dolu bir yürekle birilerini ya da bir şeyleri kucaklamanın ki kilit noktası ne yazık ki menfaat ve ego tatmini günümüzde yitirilen değerler ve irtifa kaybeden insan ilişkilerinde sahiden de kimler gerçek anlamda aşkı duyumsuyor ve telaffuz edebilmekte?

Elbet alt kümeleri olan bir duygu:

İnsanlara duyduğunuz sevgi ve güven ve inanç kategorize edebildiğiniz kadar hatta daha da fazlası.

Seyyah yüreğimle gezinirken tavaf ederken evreni bulduğum en gerçek ve en müthiş aşk elbet İlahi Aşkın mevcudiyetinde nihayetinde kendimle kurduğum olumlu iletişim ki bir ömür aldığım darbeler ve yaşadığım sıkıntılar ve çaresizlikten dolayı kendimi suçlamayı m/eziyet bildim elbet kim varsa yakınımda uzağımda asla memnun edemediğim ve sevdiğim kim varsa beklentilerini asla karşılayamadığım.

Bir beyaz yakalı olarak.

Bir evlat olarak.

Bir arkadaş.

Bir komşu.

Aklınıza ne gelirse hele ki yüzüme asla takmadığım maskeler ve ben kolaylıkla insanları benimseyip içime açabilirken..

Devamında aldığım sayısız darbe sayısız sıkıntı ve dedikodu ve hakaret olarak payıma düşen ki arkadaş canlısı ve insan seven biri olarak karşımdakini hem kendim olarak bilip inanmışken.

Kırgın olduğum bir gerçek bazen kızdığım da olmuyor değil hani gelin görün ki bu, bir devinim ve arayış ve nihayetinde vakıf olduğum ve keşfettiğim çok şey oldu en başta kendimle ilintili her şeyi masaya yatırıp derin analizler yapıp da ulaştığım nihayet elbet İlahi Aşkın git gide büyüdüğü bir yangın ki yanmaların en muhteşemi üstelik buna vesile olan kalemimle verdiğim mücadelede başıma gelenlerin de haddi hesabı yok iken artık samimi bir diyalog geliştirdim hem Rabbimle aramda hem de kendimle ve uzun lafın kısası öncesine edebiyata âşık oldum şimdi de büyüyen bir ateşle Rabbime koştuğumu biliyorum.

Ve içimdeki yetim çocuk hala gülümseyebilen hala çok sevebilen hala güven duygusunu yitirmeyen…

Kim bilir başıma daha neler gelecek ama ben böyle mutluyum: yazarken ve severken ve bunda sizler o kadar çok pay sahibisiniz ki üstelik ben sizleri izin almadan ve görmeden sevip hissederken ve duyumsandığımı bilmek zaten başlı başına huzura vesile ve mutluluk veren ve ben geri dönüşü olmayan bir yoldayım…

Ben böyle mutluyum gerçi hüzün de pek sırnaşık iken bir ömür boyu ama hüznümü dile getirip sizlerle paylaşmak bana iyi gelen…

Sizi seviyorum.