‘’Kahve içip fal kapatmıştım kendime. İçim kabarmıştı. İki vakit içinde ağaçlar çiçeklerinden vazgeçip meyveye duracaktı. Bir yabancı geliyordu uzaktan, birini mi bekliyordum? Evet. Hayır. Ağaçların vazgeçişini kutsayan yağmurlar yağdı günlerce. Haftalarca. Bekledim.’’(Alıntı)

 

Ölümü tensiye ediyorum çünkü beklemeden geldi ölüm ve beklenmedik bir anda terk etti içimdeki şehri.

Ey, ulu Keykubat, namert iklim sürttüğü kadar içimdeki şehrin tozlu yollarında…

Ey, sen, sefil Keykubat, istiflediğim kadar düşlerimi bir karabasana döndü evren aşkın ihya ettiği yüreğimde açması dinmeyen yaraların merhemisin diye kalemimi her elime aldığımda düşüyorsun aklıma ve üşüyorsun içimde ne de olsa ben devasa bir buzdağıyım, Keykubat ve de aşkın ambarında aralıksız gagaladığım kelimelerin doğurgan yüzünde bir çiçek olup açıyorum…

Beklemekle geçti hayatım ve gelenler olduğu gibi beklenmedik misafirler da çaldı kapıyı bu yüzden karanlık çökmeden kilitlerim kapıyı ve de pencereyi ve aynen şöyle derim anneme:

‘’Öcü gelmeden güvence altına almalıyım evi.’’

Devasa bir hane bellediğim aklımın mimarisi ve evim ve sevgim ve huzurum ara sıra araklansa da uyum s/ağladığım tek mekân ve de doya doya gülüp kahkaha attığım.

İçimde eğri bir yol var.

İçimde çok da dik bir yokuş var.

İçimin istilasında karşılaştığım bir çocuk var.

Bense bekliyorum.

Bir o kadar beklemeye aldığım hayatı ve mutluluğu da mumya gibi sarıp buzdolabında s/aklıyorum, sevgili Keykubat hani olur da tarihin tozlu sayfalarından firar edersin de gelirsin diye…

Gelsen de gelmesen de başım gözüm üstüne.

Asla gelmeyecek olansa bozuk para gibi harcadığım gençliğim ve ben şaşkın bir kızım sevgili Didem Madak’ın dediği gibi:

‘’ Hayat hikâyelerine bayılırım. Ben toprağa 36 numara ayaklarıyla basan, biraz şaşkın bir kadınım. Tuhaf bir masal. Yerde ne var yer boncuk, gökte ne var gök boncuk, işte ortasında ben varım. Hayatım uzun süren bir şaşkınlıktan ibaret olacak sanırım.’’

Tek lüksümse sevmek elbet bu sefer de kendimi tensiye edeceğim ve seferberlik ilan ettiğim duygularda körelen bir imge gibi ters psikoloji ile yazıyorum ben hayat hikâyemi aslında hikâyelerimi çünkü ben sadece bir hikâyeden ya da tek bir şiirden ibaret değilim.

Çoğaldığım kadar azalıyorum da en çok da ömrüm kısalıyor bu bağlamda uzun uzadıya yazmakla ilintili bir kaygı güdüyorum ve yazdığım her metni her şiiri kısa günün karı biliyorum.

Beklemeye değmez mi hani, söyle beklemeye değmez mi ilhamın bilinmeyen geliş ve ruhuma konuş vakti ve kendime kondurabildiğim kadar ne çok sözcük ne çok alayla ve nazire ile bilfiil kendimi yere serip de kalemin nakavt dediği o ilham vakti belli ki yazmaya doyamadığım fermanlarım ve akitlerin de altına konmayı ve imzamı atmayı çok seviyorum hem de kendimi sevdiğimden çok demek ki doğru yoldayım.

Bir ihtimal dâhilinde olsa bile beklemek güzel beklemek çok güzel en çok da…

En çok da kendimi beklemek ve kapıyı ne zaman çalacağımı da bilememek…

Dedim ya: şaşkından da ötedir benim devingen haletiruhiyem bu bağlamda sürçü lisan ettimse af ola…