İklimin dağınık saçlarında bir toka olmayı reddediyorum. Olsa olsa mevsimdir içimdeki rüzgârgülünün üflediği saç kırıklarına dokunan o haşmetli gülücük.

Öğretilerin gövdesinde delikler saklı belki de kıyama duran çiçeklerin dalgın ve dağınık polenleridir olup bitenden sorumlu.

Bir gülücük tahayyül ediyorum ama mevsim nazlı mı nazlı yanına bile sokulamıyorum mutluluğun ve dokunduğum her şey tuzla buz oluyor.

Eksilen bir şeyler var oysaki çoğalmak adına çıkmıştım ben bu yolculuğa: sevip de dokunmak bir yüreğe sonra yürek ritmine sığınıp da tansiyonu yükselen iç sesimi yatıştırmak ve eklenen nice dış ses.

Latif bir öğreti sırtımdaki kambur ve izahı çok zor.

Karanlık değilim ama aydınlanmak da çok zor ne de olsa aydınlatma başlığı altında dokunduğum her izlek bir tepki vermeyi çok görüp itekliyor ruhumun açık kanatlı penceresini.

Sabit bir cam da olabilirdim elbette içi dışı görünen ama ayna olmayı seçtim ben.

Hem ruhuma ayna olacaklar hem de aynamı tutacağım.

Sözcükler tılsımlı ve heybemden taşıyor elbette elimde değil ve her birini hizaya sokmakla yükümlüyüm.

Ya yazacağım ya yazacağım.

Miski amber kokuları geliyor her dokunduğumda kaleme-klavyeye-sözcükler dokunulmazlığını dindiriyor ve sağanağın bitiminde renkleniyor gövdesi yalnızlığın.

Öncesinde sıradan bir yalnızlık.

Şimdi ise kalabalığın bana hissettirdiği sıra dışı bir yalnızlık.

Bir okuyucu titrinde yazmaya durduğum üstelik okuyup kazıdığım yüreğime sonra yüreğimi zımparalayıp dökülen talaşla yumuşak mizaçlı bir ev inşa ettiğim ve işte konuk olsunlar o evin her odasına diye hazır ol’da bekliyorum.

Ne abartı ne de ısrarlı.

Sadece sevecen bir tebessüm.

Mahlasım da yok.

Kaygım da yoktu düne kadar aslında dün başlığı altında hangi günü rencide etmeden izah edeceğim ki insanlara?

Ve işte çıkış noktam:

İnsan gibi insan.

İnsancıl.

Rest çektiğim tüm kötülükler ve münafıklar ve de nefsinin kölesi kim varsa ve işte azat ediyorum tüm olumsuzlukları sözüm ona yazarak inşa ettiğim yenidünyamda soyut izlekleri somut birer gülücüğe dönüştürme gayreti içerisindeyim.

İnsanlığın da hakkını vermek ve kulluğun.

Külliyen yalan söylemler uçuşuyor havanın reçinesinde ve yapış yapış kimi mizaç ve sessizliği şerh düşmüşler ve içlerinden geçeni… neredeyse okuyorum ve zikrettiğim İlahi duygular var. Misal mi?

Güne abartısız bir iyi niyetle başlamak adına…

Tevazu yüklü bir dünya ikram etsin diye melekler…

Sözcükler…

Tanımsız bir ırkın müdavimi her biri ve içimdeki tezat iklimler elbet birer mersiye belki methiye ben ise telaffuz edemiyorum kimi bilinmezi ve sır başlığında şerh düşüyorum sonra da sessizce bekliyorum.

Mırıldanıyorum sadece ama sormuyorum neden, diye.

Yeltendiğim ne ki asla da yaltaklanmadığım.

Bir haksa yaşamak.

Bir hazine ize yazma dürtüsü.

Ben ne Rabbime ihanet ediyorum ne insanlığa ne de ırkıma.

Varlıksam, hiç olmaya meylettiğim bir gecenin minvali misal.

Anlatamam ki sessizliğe kıyan o bitimsiz gürültüyü.

Sahur öncesi ve sonrası hissetmek huzuru ve güne yaymak ve ömre yaymak sonra da sere serpe serildiğim o boş beyaz sayfa.

Melun mahzun bakıyor bana imleç ve harfler ve sıralıyorum ne hikmete bazen bozguna uğradığım bazen sararıp solan mevsim gibi ve evet: adı Nisan kendisi kış; adı bahar ama baharlar çoktan terk etti mevsimi ve baharı ziyan eden bulutlar ve karanlık çok karanlık gölgeler.

Kararamam ki.

Karartamam da göğü.

Karanlıksa şerh düşeceğim sadece aydınlatma istemi ve daha da çok aydınlanmak adına.

Aydın olmak mesela.

Dini bütün bir Müslüman olmak.

Vatanına âşık bir vatansever.

Aşkın nakkaşı olmak misal lakin aşkın da mizacı çok devingen.

Sevgiden çıkıp yola erecek iken nihayete geri durmak ve daha büyük bir aşka imza atmak.

Hoyrat rüzgâr savuruyor sözcüklerimi ve ben aşkla karıyorum hayatı ve aşkla bakıyorum insanlara ve illa ki birileri bir şeyleri yanlış telaffuz ediyor.

Aşkın mizacı ne şaşkın ne de çapkın ve bir yaratı ise aşk izahı ise insanla çıkmak yola ve Allah dostu bellediğim kim ise…

Ve bir es veriyorum.

Esen rüzgâr düğmelerimi ilikliyor ve dikiyorum gözlerimi ufka ve kaçkın ruhlara denk geliyorum.

Bazen geceye denk düşen hayaletler.

Bazen aydınlık ruhumu karaya çalan ihanetler.

Sevmek ve yazmak benim tek lüksüm ve her insana kim olursa olsun aşkla dokunmak elbet mizacında saklı ise art niyet ben nasıl ihya ederim ki karanlık bir yüreği?

Elbet inancın dokunulmazlığı ve huşu içerisinde yaşamak adına meylettiğim her duygu pay etmek insanlarla ve onlardan aldığım güç ile bir metine dökmek içimdeki mevsimi bir o kadar metin kılmak benliğimi…

Yetmiyor ve Rabbime soruyorum:

Nerede hata yaptım güzel Allah’ım?

Sessizlik ses veriyor ve televizyon ekranında bir dini program beliriyor üstelik kanalı değiştirmeden neşrediyor sorumun cevabını ve alt yazı:

‘’Asla vazgeçme kulum.’’

Akıyor sözcükler televizyon ekranından:

‘’Daha çok zikretmelisin beni ve uzak durmak adına tüm münafıklardan ve zalimlerden daha çok sabır etmelisin.’’

Gözüm takılıyor sol alt köşedeki yazıya elbette programın ismi:

En iyi Kur-an okuyan…

İyi de ben böyle bir programın varlığından dahi haberdar değilken…

Tek izahı mı?

Tevafuk.

Başka bir açılımı var mı peki?

Elbette mucizenin ta kendisi.

Gün ilerliyor ve dertler ekleniyor ve ben yazmaya durdukça rast geliyorum kocaman bir sessizliğe ve içimdeki o boşluk oysaki ne çok insandan ümit etmiştim ve nasıl da için için dilemiştim.

Bu asla bir restleşme değil sadece doğal bir ihtiyaç aşkın da neşriyatı elbette Allah’a dönük yüzümde güller açarken anlamadığım sebeplerden dolayı tüm o gülleri kökünden koparıp yolanlar.

Hicvettiğim ne ki.

Sevginin mahsulü iken yazmakla iştigal andıkça Rabbimi ve insanlarda yaslandıkça sırtımdaki dağların yıkıldığı.

Kamburum yok ki benim.

Ne de kara bir alnım.

Sözcükler ağlarken dokunan bir el omzuma oysaki yalnızım.

Uyurken gördüğüm rüyalar ve uyanıp da hatırlamaya çalıştığım.

Unutmam gereken her ne/kim ise ve unutmamı isteyen.

Sözcükler bazen kat izi yapıyor ruhumda ve onları tüm kırışıklığı ile baş başa bırakıyorum ve kaleme aldıkça ütüleniyor tüm kırışıklık elbette ruhum da ütüleniyor ve gecenin sönük ferinde İlahi bir acı hissediyorum sonra da İlahi bir ateş.

İhbar ettiğim elbette iç dünyam.

Sevdiğim nice insan kalp gözüme binaen bir dost bellediğim her biri ve Allah dostu olmanın güzelliğine vakıf bir dünya arayışım.

Gördüğüm bir rüya mı yoksa?

Hani uyandığımda hatırlamadığım.

Sevmek ve güvenmek bir kusur mu peki?

Ve içtenlikle bir yüreğe dokunmak ve iç sesimle ettiğim hasbıhali yazıya dökmek.

Yaşamak bu kadar mı can yakar hele ki bir dost elini tutmak adına sadece görünmezliğimle dokunduğum satırlar ve kurmak istediğim o İlahi köprü elbet nihayetinde kendimi ve Rabbimi bulduğum…