Meczup gölgelerin firarı idi adeta

Bozguna uğrayan sözcüklerden alıp da başımı

Gitmelerin meali idi yazamadığım

Yazmaya durduğum her hüzün vakti

Bir üzüncün gölgesinde sırıtan o karanlık resim gibi

Asla ait olmadığın evrenin tefrikası.

 

En çok da yüz ölçümü düşlerin

Yüzümden düşen parçalara

Böldüğüm ve bölündüğüm her satır başı

Pasaklı yüreğinde aşkın

Kanaviçe özlemlerinde şehrin de

İlk ışıklarına konan kuş gibi

Yüreğimde t/aşkın izleri

Bir vaveyla sökün eden derinden

Bir fısıltı kimi zaman

Kulaklarımı kemiren

İsyanı def etmek adına

Şık bir şiire öykündüğüm ölü günün gecesi.

 

En çok rafine olmuş karanlıktan sarkan

Ellerimden kayan yıldızlardan düşen

Yaşlara tahammülsüzlüğü fıtratımın

Şeklen insan

Ruhu evreni ve boyutları aşan

Ne bir inkâr

Ne iddiası şairin

Sözcükler kadar hükmetseydi ya hayata

Hayat dediğin kaç kapı?

Aşk dediğin yüreğe sığar mı?

 

Şahikası güneşin

O cendere ki ömrü yok kılan

O lenduha ki

Görünmeyen bir minvalde

Aslında tek zerreye denk düşen bir hüküm gibi

Sırtını sıvazlamalı belki de kaderin

Tef tutan keder boyun eğmeden

Adımlamalı yolları

Esefleri görmeden

Neyse hayalleri neşreden

Bir n/esir ki

Şiire göz kırpan

Bir nefis ki

Hiçlikle eşleşen

Nefesinde sözcüklerin

İdame ettiği tek bir karede bile

Büyüdükçe büyüyen özleme

Riayet eden hüzne kucak açan.

 

Bir ibadet elleri semaya yakın

Ruhunda çalkantıların

Tınısına sadece Yaratan vakıf

Külliyen yalan masallardan

Arda kalan bir hüzün gibi

Kemirdikçe semiren bir hayatın

İade-i itibarı elbet maziden kalan.