Hayallerimin kırık tekeri, kırgın yaraların da meali hüzünler hem de bol keseden seviyor olabilmenin verdiği huzur bazense büyüyen bir elem yürek kimi/neyi ihtiva ediyorsa peşinden sürüklenmek adeta…

Mısır patlağı gibi çoğalan duygularım:

Dünün neşrinde ve ömrün nesrinde ılgıt ılgıt esen bir vaveyla ya da sönük bir kahkaha ne de olsa aslı astarı yok mademki huzurun albenisi kıyama durmakla muteber…

Müstesna bir günün muteber ç/ağrısı.

Aşkın pekişen sesi ve ruhum adeta bir hüzün coğrafyası asılı kaldığım ve işte duygularımı ve fısıltılarımı örten o atlastan yorgan…

Ne çok şehirler gezdim ne de çok ülke…

Diyebilseydim keşke çünkü İstanbul’dan firar etmek ne mümkün hele ki imkânlarınız kısıtlıysa hele ki yüreğiniz anne sevgisi ile yeşerirken ve hüzünle yaşarırken yine de mübalağa etmeksizin derim ki:

Ben en çok yüreğimle yolculuk ederim.

Dünün muhtevası ve kök hücrem.

Yâdı yine dünün yarenimse annem.

Milat bildiğim kaçıncısı kim bilir ve mesafelerin izafi olduğu ve ruhumda tüten o duman tünediğim kıblem türediğim anbean tükettiğim ömrün kim bilir daha neler yaşayacak gönül ülkem?

Miadı dolmayan acılarım var bense razıyım.

Yaşama ihtimali ve yaşatma ihtimali bir bilinmeze denk düşerken ve hapishanenin parmaklıklarının ardından figan eylediğim çünkü ben sadece yaralı bir ceylan değil bir o kadar bir düş’ ten ibaretim ve ruhumdaki enginlik ve haizi olduğum o tek zerre ve işte Araf’ta kaldığımın ertesi ruhumla ve yüreğimle tavaf ettiğim.

Bir denklemim belki de artık kaç bilinmeze denk düşüyorsam.

Ruhumdaki ışık ara ara sönse de Rabbimin İlahi Ateşi ile adımlıyorum ben hayatı.

Boyutsuzum.

Zamansızım.

Mekânsızım.

Mealimse adeta çürük bir yumurta gibi vurgun yediğim uzun yolların yolcusu ve duacısıyım güzel insanların yeter ki duysun sesimi yüce Tanrım.

Dün mizaçlı gölgem.

Firari bir seyyahım ben madem…

Matemle örtülü yürek hanem.

Harı sevginin ve hazzı özlemin ve dikiş tutturamadığım yalancı âlem.

Gönül gözüm ve yüreğimde kopan fırtına.

İlahi Sesin duayeni malum olduğu üzere duyguların rehaveti.

Tekkem.

Gönül teknem.

Ruhum.

Pandispanya kıvamında tutulan nutkum.

Neşri bir şiirin ve hayatın binlerce sayfaya denk düşen teşrifi ve nesri.

Bir rozet misali göğsümde taşıdığım kalemim nasıl da sevdalıyım ona.

Yandığım kadar yakardığım ve ruhuma da dilime de pelesenk olmuşken hüzün coğrafyası.

Asılı kaldığım ve asası yalnızlığın ve devasa tasası yaşamın.

Bir minval ki sektiğim.

Bir mizaç ki solan.

Derdi meramı bir.

Öfkesi sönük.

Unutulmuşluğun kıyısına her vurduğumda…

Başımı duvarlara her vurduğumda.

Kök söktüren hayat ve de ve tüm kök hücrem ve servetim tek kelimeden ibaret…

Adına ister anne deyin ister aşk artık neyse nelere delalet.

Yanık sesinde türkülerin.

Yaktığım kadar ucunu tüm şiirlerin ve mektupların.

Yatıya kalansa gizem ve işte o belirteç.

Aşka koyduğum ayraç ve titreyen ellerim çünkü benim mealim sevgide ve annemin yüreğinde saklı.

Yasımla yaşımla süregelen hayat adeta bir yasa mahiyetinde ve dualarım bitimsiz.

Sırça köşküm ve de.

Ve susmayan siren sesleri…

Son bir yıldır aralıksız ambulansla yaptığımız yolculuk ve son durak bildiğimiz acil servisin kapısı.

Devamını boş verin.

Davamsa bitimsiz.

Çünkü ben anneme doyamıyorum ve canı her yandığında ve her nefes aldığında içine çekemezken nefesini dışa da veremezken ve sinyal veren kalbi ve ciğerleri.

Bildiğim o ki: annem benim cennetim.

Bildiğim o ki: ben hala küçük bir kız çocuğuyum annemin nefesine annemin sesine ve her zerresine muhtaç.

Yakın durduğum kadar o meçhul sona asla gelmesini istemediğim ve iklimlerden sonbahar ve geçen sene başlayan bu bekleyiş bir yaşını doldurdu bu bağlamda ağlasam mı gülsem mi bilemiyorum ama bildiğim o ki:

Rabbimin sevgili kuluyum.

Her canlı her insan elbet tadacak ölümü yeter ki yüce Mevla taşıyamayacağımız yükü vermesin vermiyor da ve ben düşlerimle ve sönen ateşimle ebediyete intikal edecekmişçesine kaderin kederle iş birliği ve sonuç olarak bilen ve yetişen ve koruyan illa ki güzel Mevla’m.

Sözcüklerim ıssız annem yanımda olmadığında ama onu görmeme de izin vermezken doktorlar aklımın yollarında gidip geliyorum.

Yetmiyor yeninde düşüyorum hastane yoluna ve gerisin geri giderken ayaklarım ansızın hâsıl olan o mucize.

Hüznün rengini ise tahayyül edemiyorum ama içimde dinmeyen bir umut var ve ben huzurluyum her huzuruna çıktığımda Rabbimin umudum büyüyor koruyucu meleklere şükrediyorum Mevla’m sesimizi duydu diye.

Hüzün hırkam sonbaharda dökülen yapraklar gibi yerlerde sürünüyor.

Yüreğimin heybesi ise tıklım tıklım dolu.

Sözcükler kasvet b/ağlamıyor ve her nasılsa güneş yine doğuyor hem benim için hem de annem için.

İçtimada geçen ömür.

İhmal ettiğimse kendim.

İhbar ettiğim de.

Karanlığın sonlandığı bir yol bir hayat diliyorum ve aydınlık yüreğime devasa kâinatı ben nasıl olur da sığdırmam mademki sevmeyi annemden öğrendim ve keşke onun beni sevdiği kadar ben de sevebilsem kendimi.

Şimdilik bununla idare ediyorum ve siper aldığım her gün ufukta saklı inancı ve umudu sırtlayıp yolumu sabit kılıyorum ve bildiğim tek ama tek gerçek:

YÜCE RABBİM SEN NELERE KADİRSİN…