Düşsel bir tapınak izahı olmayan
duygulardan örülü ve üstü bilinmezle örtülü.
Hiçliğin varlık bilinci ve
kıvılcımları…
T/aşkın bir nehirim bazen susan bazen
köpüren lakin dere yatağım kurudu mu bilemezler içimin de hayallerin de
kuruduğunu.
Saati kuruyorum bazen yirmi beşinci
saate ve bozuk saatim zamanı geldi mi kaçık bir horoz gibi ötüveriyor
başucumda.
Hizaya gelen duygularım.
Ümmeti sevginin ve tefsiri huzurun.
Ansızın peyda olan hegemonya ve işte
şifreyi kırıp arzı endam ettiğim karanlığın sihirli yolculuğu.
Gün başına buyruk gece ise uyduruk
bir güneşle göz kırpıp duruyor ve saniyeler yıl gibi lakin yıllar çoktan terk
emiş mekânı ve zamansız bir istila ve de istimlak edilmişken her zerrem ve
koyun koyunayım özlemle özneme dahi rest çektiğim ve bir emir eri gibi
aralıksız beynime yağdırdığım komutlar.
Düzenekte saklı onca başıboşluk.
Başımdan aşağı kaynar sular dökülüyor
ve iptidai bir güneşle sözleşiyorum ve zamanı geldi mi tepeye dikiliyor güneş
en çok da yirmi beşinci saatin özlemi ile yanıp tutuşuyorum:
Ne de olsa kâinat baştan sona huzura
kavuşacak ve evrenin her yerinde çocuk ve kuş sesleri yağan bombaları ve
sokulan nifakları sonlandıracak.
Yazıyorum günbegün yaşıyorum da.
İşe yarıyor mu peki?
Bu, ifa etmem gereken bir görev değil
bilakis Hakkın ve evrenin çağrısı bağrıma b/astığım sözcükler ve gözlerimdeki
perdenin uçuştuğu yeryüzünü cennet bildiğim.
Bir kandırmaca olduğu muhakkak ama
mutlak mutluluk diyorum ben buna adeta okulda öğrendiğim gibi mutlak sayıların
eksiksiz yolculuğu öyle ki sıfıra yer yok bu düzenekte ve yollar alabildiğine
düz ve de pembeden duvarları hayatın öyle ki duvarlar ince tavan yüksek ve
sekiyoruz bir arada bir yürekten diğerine.
Muhalifi olduğum hayatsa pervasız ve
umarsız ve ne istesem bana sunuyor güzellikleri.
Baktığım pencere ve de gördüklerim.
Görgüsüz bir sevgi benimki her eşikte
saklı o sekme ve işte alabildiğine mutluyum.
Mevsimse ısrarla yâd ediyor baharı
her günde saklı ayrı güzellik ve izafi değil mutluluk dostluklarsa kalıcı.
Miadı dolmayan duygulardan örülü bir
eksen ve endamlı varlığı duyguların elbette en başta aşkın seyri.
Kısıtlı bir hayatta kasıtlı yapıyorum
bunu işte:
Her gün bitiminde yeni bir saat
ekliyorum yirmi dördüncü saatin ardından: sadece ekstrem bir saat ve baş
başayım kendimle ve kalemle.
Nur saçan bir sağanak.
Ulemasıyım duyguların kalemse devasa
bir ulak.
Uyruğu yok hiçbir duygunun ve ben
hiçbir yere kimseye ait değilim gelin görün ki her şeyin sahibesi de benim:
Tırnak içinde kayıtlı olduğum sıra
dışı bir mekân bir zaman aralığı belki de Araf’ta yaşıyor olmanın bana sunduğu
farkındalık:
Ne yerdeyim ne gökte.
Ne içimdeyim ne dışımda.
Kordan heceler kör değil gözlerim
özümde saklı ne ise sunuyorum bir bir ve ben dokunulmazlığımı ilan ediyorum o
yirmi beşinci saatte:
Ne bir dakika fazlası ne eksiği.
Hamt ettiğim kadar hüzünlü olsam da
duyguların uçuşan varlığına kalemle dokunuyorum yirmi beşinci saatte:
Yaşıyor olmanın mucizevi farkındalığı
ve yazıyor olmanın kudreti ve kifayeti bir o kadar kifayetsiz addedilen
benliğimle dağlar tepeler aşıyorum ta ki yirmi beşinci saat hükmünü ve miadını
doldurana değin.
Bu da Rabbin bana bahşettiği bir
farkındalık ve hikmet.
Devamı mı?
O halde yarını bekleyelim hem geç hem
erken olmadan üstelik yere göğe sığamadığım öyle ki bedenimden dahi kolaylıkla
firar edip evreni tavaf ettiğim o yirmi beşinci saat akabinde yenide bedenime
girip kaldığım yerden devam ederken…
Çok teşekkür ederim
Günün güzelliğini gönülden kutluyorum tebrikler.
Selam ve saygılarımla.
Çok teşekkür ederim hocam
Sonsuz selam saygımla