Tembihlenmiş adeta mevsimin sarkacına ihanet eden gölgesi rüzgârın.

Kanatlarına asılı bir rüya adeta cama konan martıların kimi zaman inzivaya çekildiği denize yakın semti İstanbul’un Anadolu yakasının.

Zümresi mi muhitin?

Zanlar mı konan başına kuşların yoksa kelaynakların kelinde mi saklı iklim iyi de düzgün giden ne var ki…

A, evet, şehrin de tapusu bende izdihama yol açan bir seferberlik hükmeden ve yüzü suyuna hürmetin İlahi Esintinin.

Sözcükler kımıltılar eşliğinde gagalanmakla meşgul ve içimdeki o devasa resmin her milimine rahmet konduruyorum ne de olsa aşkın komplimanlar sunduğu bir c/esaretim ben.

İnzivaya çekilmiş olsa ne ki mevsim ve işte kodaman kanatları hazanın gökse kaygılı ve nemli bir seyir izleyecek adeta şehir.

Varsa yoksa kulp taktığım.

Varsa yoksa boşa koyduğum ve dolmayan.

Nazenin fısıltılar ve efkârlı öğretiler ve işte çatı katında şehrin akıntısı belki de nezleli sesinde yağmurun ansızın sökün edecek içimden diri heceler ve ben dinginliğe delalet bir arayışla salaş türkülerle s/ekiyorum bir buluttan tüten dumanı çekip de içime…

Gayri Safi Milli Hasılası mı dünde kalacak eski senenin yoksa top yekûn firar etmiş insanlar mı yeni yılın ibresine takılı gözlerim ve işte bir Allah’ın kuluna minnet etmeden teğet geçtiğim…

Suskular sancılı.

Sus payı söylemler nemalanmakta gürültüden.

Günü birlik telaşlar ve koşuşturmalar bense hala uzun bir maratona başlamanın verdiği hızla ve coşkuyla topuklarımın üstüne basa basa koşuyum ve biliyorum da bir arpa boyu yol almadığımı.

Semazen yetileri mevsimin.

Ah, davlumbazda saklı gölgenin.

Reçinesi yorgunluğun ve esintinin hikmeti.

Andığım ne ki sandıklarımın ertesinde?

Sayamadıklarım ve kuşkulu bakışlarla itekliyorum içime gelen misafiri.

Ben hala mı aynıyım ben hala mı biz olmaya koşullu ve ben hala miskin ve tedirgin ve ben…

Eyleme dönüşen cümleler kurmak istiyorum ve sırtlamak yeryüzünde saklı tüm dilleri ve sözlükleri sökün eden ayraçsa pek bir mübalağa etmekte içimdeki kırışık yapraklardan ördüğüm şiirler kadar da yolsuz kalmışken içimdeki çocuğa mahkûm bir aldırmazlıkla yaşımın insanı olmaktan ziyade yasımın iz düşümünde adımlıyorum dilbaz cümleleri ve işte rengimle içerdiğim belki içerlediğim bir karmaşa.

Boynum bükük değil.

Başım dikse de dikemiyorum işte görünmeyen sökükleri.

Dik alası oysa yalnızlığın ve mesire yerlerine göçmek istiyorum.

Adanın yolunu unuttuğum…

Sirkeci vapurunda en son ne zaman yemişsem simidimi martılar eşliğinde.

Zaman haylaz.

Zaman nazlı.

Zanlar zamlı.

Zamlar zanlı.

İçimdeki rehavet dönüşüyor uykuya sonra uykumda mıhlanıp kalıyorum sonra zıpkın gibi fırlayıp zirzop sözcükleri tartaklamak geliyor içimden.

Sudan sebeplerle yarılamışken ömrü.

Sudan bahanelerle hayallerimi yok saymışken.

Ne miadım doluyor ne de yeni bir milat diliyorum Tanrı’dan ve tevazu yüklü sepetimi dünde bırakıp teyakkuzda geçmesini temenni ediyorum kalan hayatımın.

Bütçemdeki dengesizlik.

Busesi kayıp iken mevsimin.

Buğrası belki de ömrün.

Buğulu sesi yalnızlığın ve büyücü imgeler elbet kara büyünün etkisinde âşıklar ve işte süt liman olmasını dilerken kalan ömrümün biliyorum da sütten çıkmış ak kaşık olmadığımı yine de az çok masum kalmanın verdiği dirayetle açıyorum bayrakları…

Yassıada’ya göç ederim misal.

Büyükada’da da fink atarım eski faytonların eşliğinde.

Günse şuh sesiyle s/üzüyor beni.

Güleç bir imge tahayyül etmişken sırnaşık bir hüzün yapışıyor yakama…

Tüm olup biten sadece son yirmi dört saatin özeti ve uykumu bölen sesler değil ruhumu tedirgin eden sadece bir ayraç koymuşluğum hayata geceyi gündüz bilip gün ışığını torbaya koyduğum.

Rüzgâr sapkın.

Yürek taşkın.

Cama doluşan kuşlarsa hıncahınç gagalıyorlar konmuş tüm ekmek kırıntılarını ve devasa bisküviler sayesinde mükellef bir öğün ile doyuruyorlar karınlarını.

Kuytularda kalan yavru serçe ise tedirgin çırpınışlarla annesini aramakta bu yüzden tüm büyük kuşlardan korkmuş olsa bile bir köşede titremekle meşgul.

Oysaki şehrin ortası ve binaların arasına sıkışmış yeşil alanlarda yaşayıp da semt sakinlerinin sayesinde evcimen kuşlar gibi pek de terbiyeli ve itaatkâr tüm kuşlar.

Yılkı atları ise beklemede.

Yılgın addedilse de haletiruhiyem sanki daha huzurluyum bu gün ve elbet kaynakçam umut ve sevgi.

Bir harabe değil.

Bir enkaz asla değil.

Sadece umudu serpiştirdiğim ekmek kırıntılarına ve sabahın erken saatlerinden hava kararana değin gün boyu karınlarını doyurmak adına uçuşan kuşlar siper olarak evimizin penceresini seçmişken…

Seyyah yürek saydam yürek seyyar yürek…

Akıbeti hayatın belki de ambarında saklı hatıralardan yeniden mutlu bir hayat örmenin verdiği coşku ile…

Değişen çok şey olmayacak olsa bile…

Değişmeyi umduğum yine de huylu huyundan vazgeçmezken…

Gülümsüyorum belli belirsiz ve sessizliğin dergâhında nöbet tutuyorum yeni yıl öncesi aslında her yeni gün de umuda eşlik ederken ve umduğum neyse belki unuttuğum ya da unutulmaya dair bir beklentim olmazken biliyorum da az çok kendimi kandırdığımı ama dediğim gibi…

Umut teknemiz yola devam etmekte senelerden hangi sene olursa olsun aslında bir saniye sonramız bile kaderde kayıt altında iken…

Mutlu ve huzurlu seneler tüm dünyaya…

Yeni yılınız kutlu olsun yeniden ve yeniden yenilenirken insan ve evren…