Düşlerin tekelindeki tek gerçeğim bir
o kadar efsunlu.
Sözcükler lastik gibi adeta aşk gibi
aslında bir şeylere benzeme ihtimalinden de inanılmaz sıkıldım.
Başaramadığım kadar layığıyla
yaptığım çok şey olsa da devamını getiremedim işte ve büyüdükçe hayal dünyam
soyutlandım hayattan belki de tam tersi:
Çünkü iç içe yaşarken hayatla ve
insanlarla hayal dünyama öylesine rest çekmiştim ki: a, evet, bir de iç sesim
ve duygularım.
Mantıkla haşır neşirdim bir ömür
kıyısından köşesinden nemalansam da duygulardan, en güzelini yaptım ben:
kendimi kadere teslim ettim ve büyüdükçe büyüdü dünyam.
Ne yalnızdım ne de melankolik.
Ne sıra dışıydım ne de sıradan.
Sırasız ölümler değildi ilgi alanımda
olan daha doğrusu yirmili ve otuzlu yaşlarımda hep cıvıl cıvıl idim bir o kadar
gerçek dünyanın da gerçek yüzü olduğum bir o kadar gördüğüm duyduğum her şeyin
herkesin de gerçek ve yalansız olduğuna kani olduğum.
Belki de bir izotopum ve fizik
kurallarına göre içimdeki potansiyel enerjiyi kinetik enerjiye dönüştürmek
adına oldu tüm uğraşım.
Beyin gücümle savurduğum dünya.
Tozu dumana kattığım ve analitik
zekamla da nasıl övünürdüm bir zamanlar elbet duygu anlamında prototip idim pek
çok insan gibi yine de farklı noktalar vardı insanlardan beni ayıran. Misal…
Aralıksız insanlarla konuşup içimi
çarşaf gibi aştığım ve elbet geri dönümü illa ki hayal kırıklığı ne de olsa
anlayış ve samimiyet ile eşleşmeyen bir dünya idi iş dünyası daha doğrusu
öyleymiş ve ben bunu anladığımda çoktan nokta koymuştum iş yaşantıma.
Duygularla mantığın hep sürtüştüğü
doğanın konunu bu bağlamda hayatımın ikinci evresinde yola duygularımla çıktım.
Duygusal bir insan ve duygu yüklü bir
öğretmen öyle ki öğrencilikten de fazla sevmiştim öğretmeyi hatta bir ara
öğrenci konumumdan da ödün vermeden öğretmenliği ve öğrenciliği bir arada
götürdüm.
Yazmanın büyüsü ise sadece hayatımın
son on yılında kucakladı beni ve ben resmen büyülenmiştim bir kaleme sahip
olduğumu anladığım o ilk günden itibaren.
Sözcükler nüfuzlu.
Sevgi nüktedan.
Duygular karambole götüren.
Ve beyin gücümdeki atıl kapasite ve
işte beynimi yeniden devreye soktum yazarken gerçi duyguların raksında beynimi
çok önemsemem de yazarken şunu fark ettim ki: alt belleğim inanılmaz doluymuş
hatta ve hatta rüyalarım.
Uyandığımda hiçbir rüyamı
hatırlamasam da yazarken özellikle geceye eriştiğimde bir şekilde rüyalar da
çözülüvermekte kalemin koşusunda illa ki devreye giriyorlar elbet hayaller
kadar etkin olmasa da bu ilginç üçlü yani: duygu ve rüya ve beyin
birlikteliğinde pek çok şey dile geliyor ya da kalem komut veriyor ben
yazıyorum.
Yaşadığım kadar da yazacağımın
bilincindeyim ve beyin fırtınasında sökün ediyor tüm gri hücrelerim ve gönlüm
de gri iken değişir bir seferberlik yaşanıyor ve kol kola veriyoruz hayatla.
Devingen bir ritüel yaşamak.
Günler birbirine benzese de her geçen
gün farklı ilhamlar gelip yerleşmekte belleğime bazen bir sözcüğün peşine
takıldığım ve kaybolduğum bazense kalemin sırnaşıp da beni uyardığı ve ben fark
etmeden kalemden dökülen cümlelere hayret dolu gözlerle bakarken buluyorum kendimi.
Bulmak: anahtar sözcük.
Peki, ben sahiden sonunda kendimi
buldum mu?
Arayışım bir ömür sürerken kendimi
yüzde yüz buldum diyemeyeceğim elbet ve hali hazırda içimdeki saklı ganimetin
ve de hazinenin peşindeyim.
Bazen sustuğum.
Bazen haykırdığım.
İçimdeki engeller ve baskın dış ses
bazense afalladığım ve çıkış yolu bulamazken ansızın Rabbine sığınıp yeniden ve
yeniden huzura kavuştuğum gerçi kısa süreli bir huzur addedilse de anlık
rehavetten kurtulduğum ben hala süregelen bir huzuru empoze edip hala saklı
tutamıyorum içimde uzun süreliğine.
Hayatın sağanakları.
Bazen sağaltamadığım acılar.
Sağduyum ve sığ olmadığım kadar da
sağ olsam da solumdaki defolu tempo aralıksız: sev, sev, diye haykırırken elbet
kendimle olan iletişimimde illa ki açık veriyorum ve kalp gözümle muhabbet edip
duyumsadığım her şeyi adeta bir kenara not ediyorum gün içinde ve geceye erdim
mi geceyi cümleler ve şiirler geçe bir şekilde dışa vuruyorum onca şeyi.
Ertelenmiş bir mutluluk benimki bir o
kadar kısa süreli ve kendimle olan davamda hep ben haklıyım elbet rest çektiğim
iken yine kendim bir uzlaşı anlamında yazıp sohbet ediyorum hem kendimle hem
okuyucumla ve işte işlerin yoluna girdiği elbet kendimi yeniden terk etmemek
adına gark olduğum.
Bir söylem ise sevgi.
Devasa bir alanda saklı iken huzur.
Ve aşkın kıyama durduğu her sözcük her
gece bana rahvan bir at muamelesi yaparken elbet kulvarımda koşmak istiyorum en
önde elbet sökün eden bunca hüzün ve duygu ertesinde yaşadığım kadar da sürecek
kendimle olan mücadelem.
Çok teşekkür ederim