Üstü kapalı olup olmaması değil önem
arz eden aslında ortadaki durağanlığın bir ivme kazanıp kazanmayacağının belli
olmadığı tıpkı hayat gibi: bazen ritmik bir iç çekiş bazen yaşların sağanağı
bazense yaşantımızda saklı detayları içimize akıttığımız tıpkı eşliğinde
yaşların saklanmış gerçekler gibi.
Gerçekler ve de gerekçeleri aslında
kimsenin umurunda olmayan bazen düşüp de yere kalkmanın imkânsız olduğuna
inandırıp da kendimizi, aniden yürümeyi deneyip de koşmayı dahi başardığımız.
Çok farklı açıları var acıların:
bazen çok dik bir açı aslında acının ve de açıların yer değiştirdiği.
Kimi zaman bir üçgene denk
düştüğümüz.
Bazen bir yamuk ve genelde fasit bir
daireyi arşınladığımız ve işte duyguların özgürlüğüne kavuştuğu o an geldi
yine.
Rüzgâr yönünü mü değiştirdi ne ve
havanın nemini bile yok sayıp üşüyor işte tenimiz ve tinimiz.
Mağdur bir imge filan da aramıyorum
ya da mağduriyetin neye denk düştüğünü ispat edip mağdur edebiyatının
kıyılarında dolaşmıyorum çünkü biliyorum benzemediğimi hatta ve hatta kendime
bile benzemediğim resmin geneline bakıp da günüm günümle benzerlik taşımazken.
Taşkın bir ırmak gibi bazense suyu
çekilmiş.
Belki çok derinlerde yüzdüğüm bir
sabahın ertesinde sığ bir düşünceye dahi sıcak yaklaşırken ve işte kendimle
çeliştiğim sonra da barış çubuğunu yakmak adına kendimle uzlaşı sağlamak adına
daha sakin düşünmeye yine kendimi zorlarken.
Ne de olsa telaşlı ve panik yapımla
günü farklı kılabiliyorum bir saat uzaklığındaki dününden ya da yarınlara çok
farklı bir göz ile b/akabiliyorum ne zamanki umudu elden bırakmasam.
Özet geçmek filan da değil amacım
yoksa tek cümle ile noktayı koyarım metnin tümüne tıpkı hayatın kaç madalyona
denk geldiğini çözemezken ben hala tüm şeffaflığımı sabit kılıp da kendime
kendimi farklı farklı sunarken.
İnsan hali ne de olsa… Demek asla
haddim değil ne de olsa kimi zaman bir insandan çok öte algılayabiliyorum: kâh
kendi iç dünyamı kâh soytarı suretlerde asla alıngan olmayan bir yapıya denk
düşüp de insanlar bir şekilde sivrilmeyi m/eziyet bilirken ne de olsa farklı
algıların farklı supapları her b/akış ve her dalış.
Mağdur bir gölgeyi oynayan şu kadın
mesela ya da dünyanın en alıngan insanı iken içimde resmettiğim o küçük kız
çocuğu belli ki bir eğilim belli ki eğitimin de sonucu her farkındalık ve
sonucunu alamadığımız her faaliyet ya da hayal kırıklığına uğrayıp gerisin geri
kaçtığımız insanlar ve günümüz dünyası.
Belki bir aldatı.
Yoksa çalıntı bir mimari mi
içimizdeki peyzajın imzası iken duygular?
Aşkın hatırına yoldan çıkmak ya da
çıkmamak adına aşkı içinde yaşayıp bunu farklı duygularla eşleştirip hayatı
yaşanır kılmak: merhamet gibi ve gizli bir izdivaç şakıyan aşkın coşkusuna
kapılıp evrenin sunumunda kendimiz de bir alıntı mahiyetinde hayatı aşka banmak
sonra da rahmetin sağanağında kendimizi keşfetmek hele ki bir ömür hala net bir
açıklama getiremediğimiz bu ulvi coşkuyu nasıl da vasat bir duygu ile tanımlama
imkânının asla olmadığı.
Muhatabımız ne ise… kim ile değil de
aslında muhatabımız olsa bile sessizce yaşamak duyguları ve içimize hapsetmek
tüm sevdiğimiz insanları…
Sakın kimse buna hastalıklı bir
tanımlama sunmasın ne de olsa hidayetin basamaklarını tırmanıyoruz sessizce
sevdiğimiz insanlar sayesinde tüm ulvi duyguları hassas terazide tartıp de
İlahi Aşka yelken açtığımız ve elbette şifre içimizdeki kolektif var oluş
dürtüsü ile dokunabilmek aslında her yüreğe ve saklı tuttuğumuz tüm iyi niyeti
ve hassasiyeti koruyup kollayarak kendi hikayemizin kahramanı olduğumuzu unutup
yeni kahramanlar yaratıp başka hikayeler yazdığımız…
Coşkunun hâsılı.
Konu eğer ki sevmek. Bir de yazmakla
aklımızı bozmuşken ve çılgınlığın had safhada olduğu o manevi doyum… Ne parayla
ne maddiyatla ölçülebilen ve ruhumuzun sıradanlığını sonlandırıp sıra dışı bir
olguyu sahiplenmek ve de nasiplenmek yine yüce Rabbin bahşettiği o mucize ile
çetrefilli tüm gölgelerin uzağında masum kalabilmek adına içten gelen bir var
olma kaygısı belki de kimi tarafından savaş/mücadele addedilen gelin görün ki;
bu, tamamıyla benliğimizi korumak ve kodlamak adına farkında olmadan gelişen
bir dürtü işte.
Yazmanın hicvi hele ki nüktedanlığı
ve coşkunun azman dalgalarında aslında sevgiyi ilahlaştıran ve umudu da
körükleyen bir başkaldırı elbette hayatın yolunda gitmeyen hangi bölgesi ise
kazımak ve çıkarmak o habis uru sonra da bizi iyileştiren bir sağaltım kaygısı
ile insan olmanın gerekliliği ve de sunumu ile bizzat nail olmak mutluluğa ve
huzura üstelik kayıtsız şartsız.
Bir ön söz gerekirse bu yazıya… ya da
bir dip not:
O zaman demeliyim ki tüm
içtenliğimle:
Ben yarınlarımı ve umudumu bu yazma
refleksi ile saklı ve muteber kılıyorum belki de asırlarca yazsam bile
doyamayacağım bir açlık tıpkı bir ömür hayatımı çarçur etmenin ertesinde nail
olduğum bir vazife bir guru ve de bu yazma aşkım benim en büyük yaşam ve gurur
kaynağım iken…
İyi ki varsınız, sevgili dostlarım…
dost emeğine sağlık selam ve saygılar
Çok teşekkür ederim.
Selam ve saygılarımla dostum
Muhatabımız ne ise… kim ile değil de aslında muhatabımız olsa bile sessizce yaşamak duyguları ve içimize hapsetmek tüm sevdiğimiz insanları…
Yüreğine sağlık arkadaşım sevgilerimle...
Teşekkürler güzel yüreğine. Sevgilerimle arkadaşım.