Bir dileğim var mıydı sahi; ölüm
öncesi verilmiş bir emir miydi yoksa dilek dilemem yine de ihtimal vermedim ve
aklımdan geçenleri düşünmemeye çalıştım tüm gücümle.
Yalnızlık ilkemdi; yalnızlık doğrumdu
ve ben iki nokta arasındaki en uzun yoldum ne de olsa kulağımı hep tersten
gösterirdim.
Dişli bir rüzgârdım ben belki de kısa
bacaklı bir tay.
Yoksa çocukluğumda taytay yaptığım
günleri mi özlemiştim?
Bir önemi yoktu hiçbir şeyin aslında
hiçliğimdi gözlerimi kamaştıran ve her gün yeniden doğmanın gücü.
Aksanlı bir dili vardı hayatın
hayallerin de ve neşrinde yeni günün bir önceki geceyi de hesaba kattım mı
nasıl da mutlu ve umut doluydum.
Kelebek misali uçuştuğum ama sevdiğim
insanlarla olan ilişkilerimin de kelebek ömürlü olduğunu önceden tahmin dahi
edemediğim.
Sözcüklerdi yürekte saklı o aparat.
Aşktı en nazenin b/ölme.
Hiçliğin bir sanat olduğunu bana
evren öğretmişti işte.
Ve evreleri ömrün ne de olsa gelişim
asla sonlanmayan bir süreçti insan hayatına eşlik eden ve işte çıkış noktam
çünkü hiçlik makamında saklı ve katlı bir izdim ben gizi bitimsiz hüviyeti
bilinmez ve hürriyeti daha ilk günden elinden alınmış.
Makul bir rüzgârdım da rüyalarının
peşinde.
Ritmi kayıp bir şarkıydım ve aykırı
bir beste.
Sözcüklerimse pişekar ve dik
yokuşlarında şehrin inip çıkıyordum işte yüksek kaldırımlı bir sokağın da saka
kuşu ya da yolun ortasında salına salına yürüyen endamlı bir martı.
Martavallar okuyordu dünya ahalisi
bense Kazıklı Voyvoda misali içimde kaynayan kazanın öfkesini bir türlü
dindiremiyordum.
Bir Roman kızıydım ve de bir Romen
rakamı.
Hafızamda kayıtlı tüm perdeler ve de
perde arkası.
Uçuşan eteklerim ve saçlarım ve
delişmen yüreğim ve evrenin fısıltıları içlendiğim kadar hiçliğime düşkün ve
hiçlik makamında saklı kaldığım kadar varlığımın da iz düşümü iken düşünmekten
kendimi alıkoyamadığım ve son bir yıla kadar hayal dünyamın da enginliklerinde
kaybolduğum ya, şimdi?
Bir öykü isem öykündüğüm.
Bir şiirsem dilimlendiğim.
Bir roman isem ön sözünün olmadığı ve
ta başında son noktayı koyduğum.
Mevsimsel bir ritüeldim bir esen bir
dinen rüzgârın da peşrevi ve yüreğin perçeminde saklı beyaz bir inilti ya da
gaipten gelen uğultu ve işte yavaş yavaş kar yağıyordu saçlarıma ve içimdeki
dingin nehir sonunda kurumuştu ve ben ne çok uğraşmıştım o dinginliği yaratmak
adına ve delişmen fıtratımla gidip geldiğim o dar koridor belki de aklımın
dehlizinde saklı feveran rüzgâr ve küpeştesi yalnızlığın.
Benzemeye çalışıyordum işte
birilerine sadece birilerine.
Birdirbir oynayan çocuklar gibi
birdenbire başka bir ruh haline dönüştüğüm ya da dönüşme isteğim.
Hüznümü dahi özlemiştim.
Mevsimin de yolunu gözlemiştim ve ne
gelen vardı ne de giden ve yüreğin tarhında ekip biçip de duyguları sadece
huzursuzlukla iştigaldim son on gündür.
Neye meyyal ise ruhum.
Bir dolambaç iken gözüm açık gördüğüm
rüyalarım.
Başımdan gitmek bilmeyen o baş
dönmesi sonunda terk etmişti ya beni aslında bendim de beni terk eden ve
beynamaz gölgelerden alıp da başımı bir türlü gidememiştim kendimden ve
kendimsiz bir dünya özlemi ile içli dışlı nasıl da yansıtmıştım mutsuzluğumu
tüm dünyaya.
Dar gelirli bir bütçeydim ben
mutlulukla tokalaştığımda ansızın mutsuzluğa gömüldüğüm ve neyin ne olacağı
asla belli değildi önceden.
Biçimsiz bir resimdi belki de
hayaletlerin son durağı ve ben bir şekilde ekilmiştim yaşarken: peki, öldüğümde
de mi böyle olacaktı ama ben sırtımı hem kadere hem Rabbime dayamıştım ve
yaşarken sırtım yere gelmemişti gerçi insanlar üzülmem için ellerinden geleni
yapıyorlardı ama…
Mağlup gelmek neydi ki?
Ya da mağduriyet ne anlama geliyordu?
Pekişen bir isyan belki de duvar
dibinde unutulmuş bir saksıda yaşamayı sürdüren bir kaktüs gibi duvarın öbür
tarafındaki canlılar insandan başka her şeye benziyorlardı.
Beti benzi atmıştı gerçeklerin.
Renk veriyordu hazan gülleri.
Bahar olsa da mevsim ben hala
üşüyordum.
Hırkamın fendine yenik düşmüştüm ve
delik ceplerinden bol bol sözcükler dökülüyordu bense takip ediyordum ruhumdan
dökülen kırıntıları ve işte tevazu yüklü göğün de muhtırasıydım verilen ve
münasip bir dille sevip yaşarken illa ki ket vurulmuştu hayallerime ve
gözlerimi kapadım ansızın ve kaybolmaya yüz tutmuş ne varsa bir bir terk etti
belleğimi ve ellerimden kayanla yetinmeyi öğrendim aslında geride kalan sadece
bendim üstelik beti benzi atmış bir günün arka bahçesinde seken bir saka kuşu
gibi ihbar ediyordum yeryüzünü Mevla’ma ve sandığımdan da fazlası birikmişken
içimde ve sadece mırıldandım uykuya dalmadan evvel:
Yarına Allah kerim…