Card image cap
Yaralarimdan ve şehri̇n gözleri̇nden şi̇i̇r sizarken

Bir yanılgının esiri olmak en çok da h/iç mekanizmasında aralıksız dönen çarklar gibi elbette izahı yok hem hiç olmanın muadili iken bu arayış varlık neye denk düşüyor o halde?

Zamansız bir imla hatası belki de imha etmekle mükellef kalemin akıttığı gözyaşını üstelik su uyur düşman uyumaz dercesine.

Renkler çok cafcaflı üstelik karanlığı delen gözleri kalemin ve kallavi geçişler elbet cümlelerin albenisi sonra da beğenmeyip acımadan sildiğim hiç yazmamı olduğumu varsaydığım: ne de olsa kendime garezim var dünden beri.

Yakamozlar fısıldıyor adımı ve o yıldız kümesi beni çağırıyor ‘’Yıldız’’ diye diye. Lafügüzaf.

Ne yıldızım ne güneş ne de ay ve iddia ediyorum işte ben bir çiçeğim en çok da acı çeke çeke solmayı sevdiğim ve tam da sonlanmışken hikâyem ç/ağladığım en baştan ve açtığım en çok yediverenlerimi yedieminde unutmuş iken yedi tepeli şehrimi de cennet bellemişken üstelik cehennem kaçkınlarına asla paye vermezken. Gel de anlat şimdi…

Cübbeli sözcüklerim.

Cüssesi korkutucu yüreğim.

Cumbası olmayan evim.

Cezamı çektiğim ne de olsa ektiğim sevgi ve umut çalanlarsa bulut bulut elbet unutmakla mükellef.

Çorap söküğü gibi zaman: çöz çöz dolanan.

Arapsaçı saçlarım darmaduman perçemim ve efkârlı buklelerim üstelik çocukluğumdan beri atkuyruğu yaptığım yorgun rüyalarım derken gerçek bellediğim hayallerim.

Dünümü öldürsem de defalarca tarih tekerrürden ibaret.

İbraz ettiğim yüce mahkemeye ve asla tahliye edilmeyen ruhum ve beden denen hücrede kıt kanaat nefes aldığım ve güneşi görmediğim ama ne zamanki kalemle buluşsam ve huzuruna çıksam Rabbimin hasıl olan o coşku ve işte mecazi firarım hem beden dediğin ne ki yine de yine de…

Başım fırfır yoksa top mu sektiriyorum aklımın tarhında ve dilimde Euzu Besmele başlıyorum günü ve yolu arşınlamaya…

Nereye gidiyorum sahi ve nerelerden dönüyorum ve işte ulaşılmazlığında yalnızlığın ve uyumsuzluğumla bu sefer acının tarhında at koşturuyorum.

Yoğun mu ve de yorgun?

Ne fark eder ki hele ki bir yıldız kümesinden bile firar ettiğim ama cennet bahçemde saklı bir gül olmanın verdiği huzur ile dikenlerimle patlattığım düş balonlarım ne de olsa kendime kastım var.

Günah çok günah ve defalarca tövbe dileyip yeniden kaldığım yerden devam ediyorum ve her desturda saklı vasıfsız vasıflarım ve edinmem gereken ne ise.

Bir edimde mi saklıyım peki ve hangisi?

Yaşamanın zorluğu ya da pekiştireci iken belirsizlik.

Göğün melankolisinde sil baştan gülümsemek hayata ve cebbar duygularla silip yazdığım yeni baştan ama gözlerimi silmekten vazgeçtiğim hele ki manevi duyguların eşliğinde çağlayan bir bulut gibi efkârın da dumanı üstünde iken cümlelerimin.

Vakitli vakitsiz sevdiklerim ve işte kendime sırnaşıp içimdeki çocuğu didiklediğim ve hayallerime kendi elimle çomak soktuğum…

Bir vapur düdüğü belki de beni hizaya sokan ve İstanbul olmanın hayali ile eşleştiğim yedi tepeli şehir ve içimdeki o zirve iken şehrin sekizinci tepesi olmaya aday hele ki o tepegöz ve işte dikizlediğim evren oysaki sakil ve sefil varlığımla nasıl cüret ederim ben bunca duyguyu içime sığdırmaya yetmiyor taşan ruhumdan nihayetinde yazmanın verdiği huzur ile kendimi bir çiçek tarhına sunduğum ve kökümü sevgiyle sularken ve iblis ruhumu yuhalarken…

Aşkın efkârı.

Özlemin iz düşümü.

Varlığın ketum haletiruhiyesi.

Hiçliğin zarif dansı.

Kem gözlerin ufkumdaki seyri.

Surelerden aldığım güç ve ruhumu saldığım o boşluk.

Rüzgârın yönü mü tayin ettiğim yoksa firar ettiğim o meddücezir mi İstanbul’a layık bir şehir sakini olmaktan öte İstanbul gibi hem kalabalık hem yalnız geçen zamanım üstelik huzura âşık ama aşamadığı bir gürültü kirliliği ve ne çok çer çöp elbet İlahi Gücün verdiği farkındalık ile üstümü başımı çekiştirip nihayetinde manevi duygularla örtündüğüm ve ördüğüm saçları şehrin en çok şiirle doyduğum en az sevgiden bana yansıyan mucizelere şükrettiğim.

Şair ise ne güzel eylemiş:

 

‘’Düşler uzağa düştü ya

Aşk yenilmiş gibi.

Bir gülün eğilmezliğini suyun geçilmezliğini

De bana kadınım niçin var ettik

Sokakları rüzgârları çocukları her şeyi

Ve bir çocuk rüzgâr gibi kenti terk ediyor…’’(Alıntı)

 

Bense bir düşün iniltisinde kendimi bildim bileli aşka ve sevdalı şehre şerh düşmüşken mümkün mü terk etmek şehri ve de şiiri ve tüm albenisi ile yalnızlık da kalabalık da aşkın şüheda düşlerinde bir hikmete eşlik ederken…

Ve kanayan yaralarımdan ve de şehrin gözlerinden şiir sızarken…