Düş ekimleri ve rutin bekleyişler…

Manivelası ömrün manevi bir esinti yüreği teskin eden ve telkin.

Hınca hınç duygular mehter takımı gibi bir ileri iki geri ve içimdeki o devasa hazne.

Maytaplarla oynayan arsız çocuklar gibi dikiş tutturamadığım şu hayatta neyle/kimle cebelleştimse arkası kesilmedi gitti.

Mentollü bir yangın bağrımı yakan ve meali sevginin, özet geçtiğim her gün her gece kıyıma uğrayan sözcüklerden inşa ettiğim izafi bir rahle.

Toz kondurmadan yaşamaksa sevdiklerime ve işte sökülen dikişleri sessiz çığlıklarımın bir ötenazi adeta geceye yaptığım ve günü tam ortasından ikiye b/öldüğüm tıpkı hayatım gibi bölük pörçük: hayallerim bir de geçimsiz gerçeklere burun kıvırırken bazense burnumun ucunu görmediğim.

Bir yitim işte Eylül’ün na’şı ve hoş geldin Ekim.

İçimdeki hengâme asla üstün körü de değil dilediklerim ve dilemması sevmenin dirayet gösterdiğim kadar bir dilaltı adeta şiir tansiyonu asla düşmeyen demem o ki: başım durduk yere fıldır fıldır dönmüyor.

Patikalarda otlayan keçiler gibi nasıl da inatçıdır benim canım dirayetli annem ve asla da pas vermezken yanlışa ve yalana ve işte ondan her öğrendiğim bu gün bilfiil bana eşlik eden.

Besmele çekmeyi ondan öğrendiğim ve hanım hanımcık bir yaşam kılavuzu sunmuşken annem bana riayet ettiğim elbet kapış kapış duygularım sirayet eden.

Siması tanıdık bu acıların:

Ah, içimi açamadığım kadar matemimle örülü mabedim ve mahzun gözlerim yolunu nasıl da özlerim ayak sesini duymaya programlanmışken sessizlik çok koydu bana bu günlerde.

İçimdeki yangın mı?

Ya, mimarisi hüznün?

Mealim mi yazdıklarımın haricinde?

Hatmettiğim duygular baskın geldikçe efkârı yalnızlığın ve göğe taktığım yıldızlar ve diktiğim gözlerim ufka.

Dev bir pasta gibi imiş hayat:

Önce kremasını yiyip yuttuğum sonra içine daldığım ve başımı kaldırdığımda pastanın aslında ben olduğumu anlamak belki de hüznüme katık ettiğim.

Göğün amberi.

Aşkın matemi.

Hazanın güftesi.

Hıdrellez adata hayat belki da Hıdır’dır yolunu gözlediğim ve işte her şey yerli yerinde hazır nazır beklemekte gözümden sakındığım tek varlık iken annemin çelimsiz kollarında saklı çürükler ve damarlarının dahi isyan ve infilak ettiği.

Gün yine onsuz bitti.

Gece duyamayacağım ayak seslerini.

Yarına Allah kerim elbet ifa etmem gereken çok şey de hem var hem yok.

Madde bir:

Dirayetli olmam lazım ve dinç ve dinamik ah, bir de fıldır fıldır dönmese ya dünyam.

Kaç dünyadan ibaretse içimdeki kırgınlıklar.

Hali hazırda beni hayata b/ağlayan sadece ettiğim dualarım ve umudum ve ben önce ve de sadece Rabbimden istiyorum.

Annem kıyamaz bana.

Rabbim de anneme kıyamaz.

Ah, günler devirdim de gelmedi neşem yerine.

Yâd edilesi güzellikler insan sevdikleriyle beraber olduğunda daha bir anlam kazanıyor ve ben durduk yere yazmıyorum gerçi kaygımın tavan yaptığı berbat bir haftanın bitiminde yazdığım hiçbir şeyi de beğenmiyorum: o ayrı.

Aynı olmayı diliyorum yeniden.

Aynı Gülüm’ü istiyorum: şükür dolu ve sabırlı hani yitmediğim zamanlarda annem iken sırtımı dayadığım dağ.

Yani yutkunduğumda içimin acımadığı.

Şen sesler dolsun yeniden dünyama ne olur, Rabbim hem ben hazırım her türlü zorluğa ve nice sıkıntıya yeter ki ayak sesini yeniden duyayım annemin evimizde.

Mutlak bir mutluluk huzura delalet ve işte gönlümü ferah kılsın diye Rabbim nasıl da yakarıyorum aralıksız. Ben katlanacağım ki zorluklara annem de güç alsın benden elbet İlahi Gücün izni ile.