Meftun bir zaman dilim
Ahrazında ömrün tek içimlik her şiir
Veryansın yüklü göğün de aldatısı
adeta
İkircikli sunumlarda
Lades diyen şehrin mukozasında
Zansız ve zamsız bir ölüm.
Şimdi’ye methiyeler dizdiğim
Düne atıfta bulunan mazinin tekerinde
Şehir kadar yılgın bir zümreyim
İçimde tutuklu tüm hadisler ve
hadiseler
Yonganın da cirit attığı
Mavi halede bir ölümlüyüm işte
Şiirin şühedası her yalnızlığı
Terk edilmişliğe yeğleyen bir donatı.
Kibirli mezarında sessizliğin
Ateş düştüğü yeri yaksa ne ala, azizim!
Söylemlerin şeritlerinde gezinen
Bir şehir gezginiyim
Renklerin örtüsüne büründüğüm
Belki solan zambağın atası bir
gül’üm:
Derlediğim her demette ölümlü olmanın
sancısı
Solmakla iştigal günün de
yalancısıyım, azizim:
Şehrin g/öbeğinde
Ölü bir Tanrı olmayı hiç istedin mi?
Ve yalnızlığın tek yakıştığı ölü
şehir…
Mutlu bir ölü olmayı b/arındırıyorum
en derinde belki şüheda sevdaların mezarında biten ot gibi içimin kasvetinde
bulutlar meşk ediyor sevici kuşların sunduğu uçuş ziyafeti ile arka sokağa olan
yolculuğum başlıyor ve önsezilerimden sızan irin gibi ç/ağlayan öfkemi öldürüp
huzurlu bir fani olmayı diliyorum boş yere.
Zambakların doğasında saklı asalet
ile içerliyorum yanlış anlam yükleyenlere ve beyit beyit geziniyorum
ezilmişliğin kitabını okumadan ve ezmeden içimdeki kaçkın şairi özümsüyorum bir
hurafede asılı kaldığım kadar gerçeklerin ve mutluluğun da iki yakası bir araya
gelmez iken.
Sahipsiz şehrin sahipsiz tanrısıyım.
Ayyuka çıkan hüzünde bir tapınak
belki de içimin külliyesinde rotası kayıp bir geminin de kaptanı ve terk edemezken
edebiyatın teninde ve tininde belki de farklılığımın titrinde Sulu kule mizaçlı
çapkın şiirlerden alıp başımı gidiyorum yalnızlığın kara delik versiyonu beyaz
bir delikte savrulmanın gücüyle izdiham yaratan duygularımı susturuyorum ne
zamanki yolum yazmaya düşse.
Hazan ya da baharın arka sokağı belki
de kışın kışkışlanan güneşin soluk ışıkları yakmaya başlamadan çekiyorum
perdeleri.
Gözlerim de bedenim de çivilenmiş ve
yasadığım kadar yaşıyorum her kayrada bir gölge; her gölgede sükûn aslında
ölümle eşleşen sessizliği azımsayıp kendi sesime hayret ediyorum hangi minvalde
yaşadığım mı hangi şarkıda yaslandığım mı?
Bir karede belki dar acılı bir
üçgende ve şehrin kubbelerine tırmandığım; şehri bir aziz şiiri de azize
s/andığım.
Kiremit rengi olmayan bir elbisenin
savrulan eteklerine takılıp da düşmeden ve hala hayat da aşk da gözlerimden
düşmeden.
Makamı olmayan şarkılardan yana
derdim belki de ya da makam derdinde olduğum yıllara gidip çöreklendiğim makam
koltuğunda bir alıntı iken şehrin rüzgârının taşıdığı her duyguyu yok sayıp
mesleğimin de yüz karası iken.
İthaf etmediğim.
İtham etmediğim.
Asla iddia da etmediğim.
Belki de her inkârında dünün;
sönmeyen ateşinde bülbülün çiçeklere ihanet eden dalımda açmayı filan da
dilemediğim bir gül olmanın verdiği şuur dile sadece içimdeki dinginliğe bakıp
yüzümde açmayan gülleri bir batında armağan ediyorum rahminden düştüğüm doğaya
bir de mersiye sunuyorum Allah aşkıma sirayet eden zavallı duygularımın
inhisarında bir düşünce ikliminde hala nasıl somurtabildiğimin de hesabını
yaparken şehir meclisi.
Göğe emanet ettiğim ruhumla.
Aşka emanet ettiğim ufkumla.
Sanrıların muhatabı iken kaçık bir
şair olmayı bile beceremediğim.
Dibi yanan tencereden dahi ben
sorumlu iken ve sorunlu addedilen bir ömrün de bekası aslında sevgi ve iyi
niyet eşliğinde başını iki yana sallarken hicvinde göğün; haşmetinde rahmetin,
kurduğum denklemlere ihanet edip çaldığım tüm soruları yine sahibine teslim
ediyorum.
Bir safiyet göstergesi iken azığa
aldığım düşlerim…
Kap kaça giden hayal küfemde reel
dünyanın da sanal dünya ile eşleştiğini görüp üçüncü bir dünya yaratıyorum
kendime.
Şaibeli şiirlerin solan imlerinde
takılı aklımın sancağı kırık bir bedevide azgın dalgaların kuramlar yüklenip
kuralsız yaşamayı da meziyet bilenlere asla aldırış etmeden sektiğim taşlarda
her sezdiğim kadar da ezmeden yaşamayı şiar edindim.
Ruhumun doymazlığında bir de
aymazlığın da çocuk yanımın ben hala neyi yerleştirememişken tepeye.
Şimdi maruzatımı sunup şafağı atan
kalemin de suskunluğuna sızıp göçüyorum yüreği konup konacağı tek dal iken
bilinmezin hali hazırda tehir ettiği mutluluğa da talip iken…