
Yabanci...
‘’Mutluluk, bir yerde ve her yerde,
hiçbir şey beklemeden dünyayı, insanları sevmektir.’’ (Albert Camus)
Kıyasıya devinen mihrabın saklı
tuttuğu o veryansın ve etkileşim içinde vesile olan birbirine elbette her mahlûkatın
bir yaratılma ve yaşama sebebi var iken…
Mutlak döngüde süregelen bir hengâme
ve ıstırap yüklü bir vaveyla içimde çöreklenen görmeyen gözlerin bile
şakıyabildiği enginliğin muhtevası…
Her anlamda kayıt altında gün ve
döngü derken şifresini fısıldayan tok gözlü bir ahmak belki de evrenin en
zengin müridi yüreğini kopyalayan her açılımda aslında yüreğinin ve sevgisinin
sarıp sarmaladığı düzende yarın kaygısı duymadan yaşayan.
Ve işte devinim.
Ertesinde bir rabıta ve gök
gözlerinde evrenin uğultular iken ç/ağlayan gönül gözünde ne acı ne hüsran hele
ki acıya bağdaş kuran bir hüküm iken göğün kanatlarında bir yanıp bir sönen
farazi aydınlık.
Aşk mahkûmlarıyız gibisinden.
Demedim demeyin, demenin de meali
işte tayyarenin kanatlarında ölgün mevsim; ölgün mevsimin de kardığı bir ikilem
ve derken âşık ile maşukun ortak kaygısı.
Sürrealist ve tok gözlü imgeler
derken yazarın vurguladığı üzere şu söylem hani sanmayın ki; fazlaca
zorlanacağınız ve kayda değer bir fasıla da izlemeyeceğiz biz yine de sözü
yazara bırakalım:
‘’Ne olursa olsun, her şeyin anlamsız
olduğu, her şeyden umut kesmek gerektiği düşüncesiyle nasıl kalır insan? Her
şeyin anlamsız olduğunu söylediğimiz anda bile anlamlı bir şey söylemiş
oluyoruz. Dünyanın hiçbir anlamı yoktur demek, her çeşit değer yargısını
ortadan kaldırmak olur. Ama yaşamak ve örneğin yiyip içmek kendiliğinden bir
değer yargısıdır. Umutsuz bir edebiyat ne demek olabilir? Kaldı ki susmak bile
bir anlam taşır. Edebiyat olan her yerde umut vardır.’’ (Albert Camus)
Asla hurafelere inanmadım ne de olsa
bilimsel bir ışıktı hem eğitimin kaygısı hem de eğitim neferi bir izimde
birleşen ve atan yürekler.
Coğrafyanın da ön görüsü hani ve
evet, mutlak bir devinim belki de devrim iken aşk ve sevmek. Aşkın da kanatları
ve de katsayısı sair duyguyla etkileşim halinde ve gün yüzlü bir tümcenin
ışığında sarmalandığım belki de zaman zaman sayıkladığım ve hükmeden kadere
karşı gelemesem de çabamı ve duamı elden bırakmayıp umuda dönük yüzünde hayatın
yüklendiğim titri ve meşrebi kayıt altına almak.
Gün geçmiyor ki…
Söylemler ne hoş, değil mi?
Bir iklime nazire eden bir de
yetinmeyi bilip daha çoğuna kavuşmak adına da mücadeleyi elden bırakmayan en
çok da kendimizle olan mücadele bir arpa boy yol gidemediğimiz… demedim,
demedim inanın ki belki de şu son on günün sonucudur bunca iyimserliği yüreğime
kazıyıp da azığa aldığım duygularla hemhal ve göğün nazarında tutsak bir yıldız
olmanın şerefine nail olup gül olma hakkımı da evren bana sonuna kadar
tanımışken.
Gün yüzlü bir süreç ve de gül yüzlü.
Aslında gülümsenin tadına varıp içten
bir kahkaha atmanın verdiği o doyum.
Şimdi güneşin tadını çıkardığım bir
günün gecesinde…
Karanlığın ve sessizliğin huzuruna
vakıf bir gecenin de ertesinde yeniden güneşin doğuşuna tanıklık etmekle sabah
ezanında duyduğum huzur ve huşu nazarında yaşıyor olabilmenin de sevindirici
itkisiyle.
Aşka nazire eden bir bulut mesela.
Umuda yolculuk aslında her gün ve
dümeni kırdığım dünün de tozunu silkeleyip parlayan ve ambalajlı bir yolcu
azığı iken yarının heyecanını şimdiden duyumsadığımız.
Görkemli bir yolculuk olsa da yaşamak
acıların da sür-git hükmü.
Azımsanmayacak bir ayrıcalık olsa da
biricik olduğumuz gerçeği ile psikolojiye duyduğumuz saygı ile ötelenmenin de
çok da hoş olmadığı ve tininde aşkın ve tüm duyguların kazan kaldırdığımız gerçekler…
Öyle ya; sevgi gibi bahşedilmiş bir hazineyi göz ardı edip de nasıl oluyor da
birbirimizi iteklediğimiz akla zarar bir beyanat iken.
Gün geçmiyor ki… şafak solgun.
Gece tam bitiyor derken karanlığın
hala çekilmediği.
Gölgelerin unsuru belki de kaygının
otağı kurduğu ve aşkın hacminde taşkın mizaçlar.
Söylemler basit görünen.
Komplike algılanan yaşam tarzları bir
de.
İçe dönük bir sunum iken çekimserlik
ve coşkunun da adresi iken tanıdığımız tanımadığımız kim ise kucaklama arzusu
ile kendimizi bile hatta en çok da kendimizi sevip bunu pay etmek kısaca
sevginin üretken özelliği ve devasa rahmeti bahşedilen ömrün de kat sayısı iken
limit aşımı bir sevginin nice güzelliğe vesile olduğu.
İnsan bazen düşünmüyor değil hani:
neden?
Sorgularken sarmalında bilinmezin bir
de yanıt bulamayıp tepkisizlik iken tek muhatabımız ve elbette en büyük tepkiyi
bize sunan evren ve taşkın mizacın söndüğü bir satır aralığı ve geri sayım işte
yeniden başladı, demenin meali elbette çekince yüklenip yine de sevmekten taviz
vermediğimiz.
Değerler…kanıksanan.
Dingin bir hayat özlemi… arzu edilen.
Sevgiyi çarçur eden insanlara inat
sevebilme yetisinin üretken mizacı.
En çok da kendine yabancı iken insan
ve detaylarda boğulurken asla da resmin geneline vakıf olamadığı belki de taşkın
mizacık gel git aklı derken şakıyan bülbülün aşkına yenik düşüp aslında aşkın
mizacına bürünüp adını aşkla anan her insan ve canlı.
Yabancı duygular en çok da kendimize
yabancı.
Sevmeyi erteleyen hatta ve hatta
seven insanları hor gören belki de geleneksel bir iyimserlik tablosu tıpkı
Polynanna’nın hoş görüsünü yadırgadığımız ve günümüze ters düşen bir tablo
olduğu ön yargısı.
Yazın yazgısı.
Yaz’ın yazgısı.
Yaz boyu yaza yaza yazgıma dönük bir
aşkla hala sırdaş bir imgeyi kabullenemediğim ve nihayetinde kendimle uzlaşıp
hala anlayabilme coşkuma ve anlaşılma dürtüme nokta koymadan kelimelerin
devingen ruhunun sarmalında kendime kök hücre nakli yaptığım binlerce cümle ve
teyit mekanizması iken okuyucunun gözünde neye denk düştüğüm.
Aşkla yaşamak gibi.
Aşkla bakmak hayata.
Tüm yenilgilerimi sindirip de içime
kendime sevebildiğim.
Istırabımın ve hüznümün oldukça ivme
kaybettiği.
Ve Yabancı isimli romanında yazarın
bahşettiği bir karakter iken Meursault, saçma kavramından bihaber ve saçma
duygusu içinde yaşayan bir yaratık. Elbette örneklerini görebileceğimiz sayısız
insan gibi. Elbette sevgili A. Camus’un yalancısıyım ama şu da bir gerçek ki
son zamanlarda kendime yabancı gözlerle bakmaktan caydım.
Ve bana az yabancı olmayan duygular…
elbette huzurun yansıması ve sönmeyen bir coşku bihaber iken mutluluğun
eşiğinde kös kös durduğum içimdeki yalın ruhu keşfedip de açmazında ömrün epey
mesafe aştığım öte yandan kendimi ve hayatı çözmeye yönelik sayısız madde ile
baş başa ama en çok da kendimle ve nihayetinde kendimi sevmeyi başarmışken
eskisi gibi de yabancılık çekmediğim.
İçimdeki yabancıyı seviyorum artık.
Günün seçkisini kutlarım.
Saygılar sunarım hocam.
Hoş geldiniz değerli hocam.
Çok çok teşekkür ediyorum.
Selam ve saygılarımla dost yüreğinize. Var olun
Emeğine yüreğine sağlık Gülüm hocam tebrikler kutluyorum günün yazarını
Değerli Murat Hocam, tüm tüm yüreğimle teşekkür ediyorum.
Var olun sizler.
Sonsuz selam ve saygılarımla.
Gün seçkisini tebrik ederim arkadaşım sevgilerimle..
Sağ ol güzel yürekli arkadaşım benim.
Tüm sevgimle gönül bahçene.
Aşkla yaşamak gibi.
Aşkla bakmak hayata.
İçimdeki yabancıyı seviyorum artık.
Sevmeyi sevmekle başlar hayat derim kendime, yüreğine sağlık arkadaşım sevgilerimle...
Sevgi illa ki sevgi...
Canım arkadaşım güzel yüreğine çok teşekkür ediyorum.
Sıkıntılı bir süreç bu yüzden geç yanıt verdim ve yorumlarda da çok verimli değilim.
Affola.
İyi ki varsın canım arkadaşım.
Hep hep sevgimlesin.
Değerli Seçki Kuruluna çok çok teşekkür ederim.