Card image cap
Ve...




Ölü bir sözcüğün iklimiydi o yaslı ada, aşkına muhalif bir tükenişti lanetin kibirle güttüğü defteri ve soluksuz kalan yüreğin isyanıydı ölümcül aşkın türevi ve işte yitip gitti gün ve gece.

 

Sarmalında ömrün, teyakkuzda geçen de yılların uğruna söndü gök kubbedeki devasa ışık, aşkın ılıman seyrinde hücre hapsine konan zehirli çiçekti koklamaya doyamadığım nihayetinde solan da bendim ve beylik bir esaret ile neşretti karanlık, sökün eden yakamozun esrarına yenik düşen illet rüzgârla kapışıp da aydınlık, hükmünü yitirdi ölümcül neşriyat sadece iklimin dolduruşuna geldi ve büyüdü göz bebekleri yalnızlığın.

 

Sonrası mı?

 

Açığa alınan bir yükümlülük, kanamaya dair bir kanıt ve asrın yalnızlığı nüvesinde acının bir nöbete esir düştü emir eri.

 

Sefasını süren tanıklığında bilinmezin ve ayracı kayıp satırların batıl gücüydü dünden sarkan ve yongası hayatla örtüşen lakin dumura uğrayan masumiyet takılı kaldı düzenin esaretine yenik düşüp mühürledi gözlerini.

 

Çatallı sesinde firarın.

 

Sevdalı nazında esrarın.

 

Aşkın kinayesi idi madem özlem.

 

Yan çizdi elem ve neferi dünde saklı gizem.

 

Bir metafor isyanın tekerrüründen üredi tıpkı mehtabı örten bulut gibi takındı neferini yüreğin belki bir aymazlıktı yansıyan ve b/ölücü güçlerin de defterini düren.

 

Sihirlerde buluştu yalnızlığın yolunda çukura düşen ve nöbet geçiren gece elbet pervasız bulutlardı sözlenen yüklenmiş iken en ağır yükünü bir kanaviçe kadar kayıtsız ve ahenkliydi serili kaldığı kadar yüreğin rahlesine.

 

Dokunulmazlığına kulp taktı kimi kırık ve saydam tabakasında toplanan tümden gelen yitim aslında var oluş kaygısında bin bir naza dönük yüzünde ahenkle söylendi kimi insan belki de unutulmuşluğun kibriyle dokunmuştu herkes birbirinin yüreğine ve çalıntı mevtaların yolu düştü kayıp cesetler mezarlığına sonra da şerh düştü toprak göğün en aykırı yıldızına göz kırptı elbet döşediği yollarda kalmış bir esaret ile mintanını giyinmişti kayıp ruhlar bekçisi.

 

Devasa lanetin.

 

Devrik saltanatın ve de.

 

Gerisi gelmeyen bir tümleniş ile heceler girift yapı taşında hasretle yıkadılar yüzlerini aslında bir tek damla su yetmişti bile ne de olsa günahların kefaretine boca ettiler içlerindeki nemi.

 

Yaslı ve yaşlı bir yokluktu dünyanın çeperinde dolan ve gerinen bulutlar asılı kaldıkları ağacın tepesine konmuş bir avuç umut zerresini hepten sahiplendi.

 

Göğsünde saklı bakir düşler aslında ölü düşlerin yuvasında içi çürümüş yumurtaların da tahliyesi idi. Öyle ya, dişi kuş açlıkla vermişti son nefesini mademki erkeği onu terk eylemişti ama asla da terk etmeyi düşünmedi ona muhtaç yavrularını ve eninde sonunda güneşin doğup da asılı kalacağını umut etti yüreğinin künyesinde anaç bir asalet ile ördüğü hayallerini de saklı tutarken.

 

Öğün atlayan tabiat ana.

 

Aşka serzenişte bulunan kayıp masal kahramanları.

 

Ön görülen ne ise aslında ödün vermeyen iyi niyetin de son faslıydı.

 

Ve sustu elem; sustu tabiat; sustu melekler.

 

Sus payı bir söylemde açığa alındı insanlık ve asalet.

 

Gün zalimindi madem mazlum yürekler acıya bandıkları ömrün son deminde hala neyi bekliyorlarsa ansızın yok olup gittiler ve sihirli değneğin koruyucu hükmü ile Araf’ta kalan bir sağanak gibi yitip gitti evren; yitip gitti kaos ve ayracı ölümün tutuklandı devasa rahmetin bucağında yanacak ışığın hasreti ile son kez seslendi çocuklar:

 

Neden?

 

Geç kalmışlığın değil bilakis bencilliğin ve tedbirsizliğin dokunuşu ile ortadan ikiye ayrıldı yer küre, nasiplendiğini tereddütsüz sundu geride kalanlara tıpkı kıyamet öncüsü bir selamın da provasını yapan gök kubbe gibi soldu gitti yeminler ve merkezinde tek bir noktaya denk düşen renkler son kez poz verdi güneşe, saklı karanlığın hükmüne de yenik düştü evren ve azap bekçileri son kez uludu ve çaldı bitiş düdüğünü.