Terli bir gündü geceden yana iken
derdi günün belki de gül yüzlü bir yetimdi addedildiği yitik olduğu kadar da
yatkın ölümlere ve sonlara.
Yeniden doğmanın hikâyesini yazdığı
ilk günden beri bazen küf kokulu kâbuslarda tenini işgal eden damlalar ve ruhani
bir açılımla geceye konuşlu isyanları geçkin şarkıların unutulmuş güftelerinde
nam salmış imkânsız aşklar.
İdare lambasıydı içinde yanan ve
yatıya kalandı gizi.
Gölgesinden dahi haz etmez haiz
olduğu tek zerreyi gözü gibi korurdu ne de olsa korunaklı dünyası ihlal
edilmişken de sınırları ve boşa düşmüş bir vatandaş gibi peşinde olduğu kimliği
ve nüansı varlığının.
Kordan bir hece idi bazen adına aşk
denilen.
Ve suskun.
Kördü gözleri aşkın ve kusurlu
addedilen.
Közünden özüne dönük hüsranı ve çatık
kaşlı kara bulutun nemli yakarışları.
Rabbine dönük yürek iklimi: kibirsiz
ve kasıtsız ve kayıtsız kimi zaman.
Dünde kalmış ölümcül yetileri ne de
olsa yetim başını tek okşayan olmamıştı.
Ve kucak açtı s/onsuzluğa ne de olsa
suskundu yer gök ve suskundu Tanrı ve melekleri ve kusurlu addedilen tek
hareket bile bir hakaretti Rabbine.
İnancın eşiğinde.
Ölümün sallantılı beşiğinde.
Bazen sarsılan yeryüzü ve artçıları
büyük depremin ve solgun yüzüne akan yaşlar ne gökten yağan ne de gaipten gelen
çünkü o, sancılı bir sağanaktı içine dışına akan rahmeti bahşeden mademki
Rabbiydi ve sözcüklerin kulvarında at koşturdu.
Gemlenmiş duygular.
Geminin su alan kıçı.
Kaptan köşkü olsa da bahşedilen ve
sığınağı tek göz odada yaşamak nedir biliyordu ta ezelden.
Bazen hücre hapsi.
Bazen isyankâr kale duvarları.
Kale alınmadığı kadar seviyordu
elinin kalem tutmasını ve seviyordu rüyalarına giren masal kahramanlarını ve
sözcükleri.
Kalın bir sözlüktü ruhu.
Yüreği ise imleç.
İmgelerdi yoldaşı ve nakşı ve dünün
na’şında dahi saklıydı sözcükler ve heceler.
Ahkâm kesenlere rağbet etmedi ses de
etmedi ve sadece boş sayfanın kollarına bıraktı kendini.
Issızlığın güneşi doğdu ve devasa
evren sadece onundu ve onun tek sadık olduğu Rabbi.
Farkındalığın kenarlarına dokundu ve
farkı olduğu kadar farkına dahi varmadıklarını bir günde yaşadı ve içti
acıların şerbetini.
Gayya kuyusuna atılan taşın peşinde
kaç deli varsa asla da veli olduğunu iddia etmedi ve karışmadı da insan içine.
İçtimada geçen ömrünün kuruluş saati
ve kurulu düzeni ansızın sona eriverdi.
Aşkın hacminde doğan tanrısal bir
içgüdü ile aşerdi aşka ve sevgiye ve özlemin dibine her vurduğunda teselliyi
yine Rabbinde buldu.
Öznesi yitik değildi gizli hiç değil
ve emir kiplerine aralıksız riayet etti kendini bildi bileli.
İzini sürdüğü huzurun aslında içinde
saklı olduğunun sinyallerini bir ömür almış olsa bile değmedi hiç içine ve
d/ağlandı için için.
B/ağrında saklı her acı aşkın sür-git
nüansı ve gizin sesine kendini saldı üstelik boğulması an meselesi ve
hüviyetini ve de hürriyetini sundu evrene karşılığında sevdi ve yazdı.
Yağan yağmurdu.
Sulusepken şiirleri.
Balçığı ömrün ama alnı aktı ve suyla
temizlendi tüm günahları.
Kırk dereden su getirenlere
testilerce su sundu şerbet hazırladı sonunda içti payına düşeni aymazlığında
cihanın soluksuz kaldığı kadar da sustu.
Çünkü sus payı her söylem ona ithaf
ediyordu evrenin sessizliğini ve suskulardan inşa ettiği mabedinden ilk ve son
kere firar etti dönmesinin imkânsız olduğunu bile bile geriye gözünü dahi
kırpmadan feda etti kendini üstelik sevilmediği kadar çok sevdiklerinin uğruna…