‘’Bütün bu karışıklığın üstesinden gelmek için şiir yazıyorum.
Benim gibi sağı solu belli olmayan biri için ve bir göçebe için şiir iyi bir
yol arkadaşıdır. Yerin yedi kat dibine de gitsen, göğün yedi kat üstüne de
çıksan seninle gelir. Şiir imkânsız bir şeydir, mümkün değildir, çaresizdir.
Bunu hissediyorum ben hep onda kendi umutsuzluğumu buluyorum.’’
İnfilak edilesi bir meddücezir
İhbar edilesi ömrün sayfiyesinde saklı şiir
Altına takoz kaydığım bir düş gibi
İçine düşülesi aşkın kibri kebiri
Laneti üfleyen iblis ve müridi
Göğsümde karıncalar
Yüreğimde saklı sakatat
Dünümde misafir anılar
Gün yüzlü annem geceyi ağırladığım
Şafak öncesi bir kambur belki de yalnızlığın
Sıfatı, derbeder yürek
Misilleme yapan dünya ve felek
Ve işte telaffuz ediyorum acılarımı
Açamadığım o kilitli çekmece
Yine de sormadan sevdim ben sizi
Kimliğimse matbu
Yüreğimde saklı namlu
Ne nemi diner ne namı söner aşkın
Nemalandığım her gün her gece
Namert bir düştür hazan
Yüreğimde kopan fırtına öncesi
Başımı bağladığım bir şiir bir türkü
Havsalamdan taşar da taşar heceler…
Muradımı dillendirdim Allah katında ve yüreğimde dinmeyen bir
hüzün ve okuduğum sureler.
Geceye kefilim.
Dünüme de.
Ve sevgime.
Eksenimde uçan kuşlar ve evrim geçiren belleğim…
Ah, kat izimde saklıdır benim sözcüklerim.
Sözcüklerimle bedeller öderim bazen öğün atlar övünç duyarım
açlığımla.
Çatırdayan yüreğin fay hattı ve şiirlerdir artçıları bu aşkın
bazen sönük neşem bazen içim iken coşan yerden gökten taşan.
Kamberi renklerin.
Meltemin feri
Sökün eden sözcüklerim.
Sazımda kırık notalar.
Gamın sol anahtarında saklı solfej ve işte sayıyorum tek tek.
Bir imla hatası isem dünün.
Bir de ihbar ettiğim her hecem.
Bir de ihya edilesi yürek severek büyüyen bir eksen bir
amblem bir de nükseden baş ağrım kırağı çaldıkça geceyi kıran kırana dünyanın
yoldan çıkmış düzeni.
Matemin evreleri.
Mevla’mın her bahşettiği.
Mealim.
Mecalim.
Meramım.
Mizacım ve de…
Şiirler söküklerimde saklı bazense anadan üryan ruhun yazmaya
doyamadığı fermanı.
Geniş devasa bir açıdır içine saklandığım ve de kaçamadığım
bazense gözlerimi kaçırdığım…
Hazanın gürül gürül sesi kışınsa çatlayan kozası.
Zemherilerde solarım güneş oldu mu açarım gece oldu mu içime
kapanırım…
Bir suretse şiir.
Süt liman gönlün bitimsiz efkârı dağlandıkça sözcüklerim
çağlar da çağlarım.
Mevsimsiz açarım severim.
Mizacımla asla iyi geçinemediğim için acımla beslenirim.
Şems’in rüzgârıyım.
Kıbleminse değişmez kılavuzu.
Yüreğin mahmuzladığı.
Yarınların pervasızlığı.
Bir doz aşımı sevdadır günümü bölen.
Bir de derman bildiğim sözcüklerim ve bitimsiz dualarım.
Şakıyan iç sesim belki de hayali bir şadırvan içinde
konakladığım sonsuzluğun çağrısı iken bu bitimsiz gizem.
Mevsimden mevsime seken bir çiçek gibi uçuşan polenlerin
rüzgârında bir fasılsa aşk bir de hatırası dünün yarınlara meyyal umudun perde
arkasında saklı bir resim gibi belki de bir çiçek rengi değişken göğün de
perçeminde saklı bir bulut gibi öykündüğüm masallar ve hayaller elbet
başkahramanı olduğum masallarımın da firari gölgesidir peşimi bırakmayan en çok
da kendimi sevmekle iştigal bir ömür pek de beceremediğim ve işte tutulan
nutkum firar etti sonunda sessizlikten…
Ve paye verdiğim iç sesim:
Bazen demim bir şiirde saklı.
Bazen derdim dertop olmuşken kayan yıldızın kuyruğunda uçuşan
yıldız tozlarından kendime ördüğüm bir pelerin gibi gönlümün na’şı da saklı
iken satırların arasında boca ettiğim gönlün de dinmez çeşmesidir sözcüklerim
ve sevgim…