
Ve şai̇r reddetti̇
Karanlığa teslim
olmanın neresi güzel?
İklimsizliğin
kanatlarına serilmenin de mağdur bir tınısı var/dı madem ve sözcükler aksanı
olmayan bir yabancı dilin mağrurluğu ile sürüklenmeye başladı.
Ne kayda değerdi hayat
ne de kayıt düşülmüştü dünün mizacına yenilmişliğin de kasveti ile dolan
rahmetine ırmakların sığındı tanrısız kuşların Tanrı arayışı ile ölüm bile
örselenmişliğine ses çıkaramazken.
Ne akasya ağacına
rastlamıştı ne de evrilen hecelere ümit b/ağlamıştı.
İklim ne kadar süklüm
püklüm ise irdelenecek doğa olayları o kadar akla zarardı.
Mıntıkasında toplanmış
beyitler ve şiiri rahmet bilen düş kaçkını mizacı ölümsüzlüğün sayacında
anlamsız bir boşluk ve olduğu yerde sayan sayılar.
Kilit noktası mademki
aşktı ölümden kaçmanın verdiği rehavete sığınıp da…
Kocaman da bir ayraç
tanıklık etti ayrı düşmüşlüğün izahı var ya da yok menevişlenen gölgeler hece
yağmuruna tutuldu ve kara kocaman bir izlek Tanrının bahşettiği o yalnızlık ve
insanın sözünün de asla geçmediği diğer yandan dik duran ve kaşı gözü oynamayan
buluttan bir koridor sanki mecrasında koyu bir leke saklı göğün de alnın da
sürülen lekeyi sadece yıkayarak çıkardığı.
Nöbet geçiren şairler
vardı diğer yandan belki de şairlik ehliyeti olmayan sair hece mağduru sevecen
yüreklerden taşan o mağduriyet bazen bir mısra idi ölmesi gereken; bazen
kalemdi susmakla mükellef aslında şair idi fazlalık olan ömre ve isimsiz
şiirlere dokunan hüznün kayıtsızlığında ölümcül bir hasta gibi iklimin soluk
renkleri illa ki davetiye çıkarıyordu hüzne.
Göğsünde bir kıvanç.
Akışkan ırmaklar soldan
sağa saymanın bir obsesyon olduğunu inkar edip sadece saymaktı içinden geçeni
sonra da sunmak en yakın bildiğine ve dostluğun telaffuzu nasıl ki meşakkatli
bir kabulleniş idi.
Sararan yüzünde geceden
kalan bir ayyaş şiir çünkü imgelerin doğurganlığı ve göz dolduran hisleriyle
ışımıştı işte şen bir sesten geride kalan ve kıyasıya mücadele veren delişmen
kalem.
Sözcükler rutindi kimi
zaman.
Ve şair reddetti.
Hayat sıradandı kimine
göre.
Ne gam!
Bir yaş süzüldü kalemin
sırtından yoksa emeğin teri miydi yazmanın tinine baskın çıkan belki de bir
hurafe aşka biat sözcüklerin hız kesmediği diğer yandan sözcüklerin asla
yetmediği.
Gaipten gelen alevlere
esir düşen miydi de mizaç örselendiğini unutup yeniden insanların arasına
karışmayı geçiriyordu aklından?
Ya, yüreğinden
geçenler?
Ne tufandı ölüme
mazeret yükleyen ne de kopacak kıyamete asırlar kala ve hicvi buruk bir ses
tonuyla nakşetti sırlarını tek tek şair.
Bir maruzat.
Belki de sıra dışılığın
albenisi.
Göğüs gerip de göğüs
kafesine yuva yapan kuşlardan mı alacaktı öfkesini?
Saklı tutulası bir
matem ve en mahrem cümleler ne de olsa ölümdü aklından çıkmayan oysaki hayatta
ne görmüştü henüz?
Açılan bir parantez
tıpkı kollarını açan bir demet çiçeğin dikenlerine duyduğu özlem. Öyle ya çuvaldızı
kendine batıran her çiçek ayrı güzeldi ve de öldürücü hele ki o nüktedan
seyrinde iklimin alfabenin tüm harfleri hezeyan içindeydi bir o kadar acı.
Açık kapı bırakmayan o
mayhoş tadı var olmaya dair de bir şehir efsanesi ve mutluluğa göz kırpan seyirci.
Göğün pervanesi idi
bulutları sürükleyen.
Aşkın da kasidesi
durduk yerde dile gelen oysaki gocunan o yalnızlığın hiçbir çözümü yoktu.
Kabir azabına denk
düşen gecenin kalan zamanı ve hala üstüne bir örtü seremediği ne çok bahane
belli ki iklim iksirini içirmişti müridine bunca boş vermişliğin de hicabı ile
sadece sarıldı içine doğan ışığa ve ümide.
Sözcük furyasında yetim
mizacı kalemin ve taşkın hüviyetler taşlayan renkleri oysaki külüstür bir
yalnızlığın cüret edebileceği tek şeydi özlemi dindirmek:
Rabbine yakın evrenden
uzak.
Aşk iken kırağı çalan
tefe koyan aryalar elbette bencil dünyanın sefasını sürenlerden olacaktı farkı.
Bir karıncayı dahi
incitemezken.
Sözcüklerin
kanatlarında neden hala kan vardı peki?
Kanatlanan notalar
neden sürekli yön değiştiriyordu?
Hoyrat rüzgâra yenik
düşen karanfiller boynunu eğdi ve çiçekçi tümünü kökünden kesip haşin bir
şekilde parçaladı.
Kaç öğündü acılar ve
kaça bölünecekti daha yüreği?
Sıra dayağı yemeyi
bekleyen imgeler ilk kez sustu ve susayan satırlara bol bol yaş sundu.
Rencide edilesi
doğasında mutluluğa kılıf biçen hep mi yalnızlığın sükûnuna eşlik eden
suretlerdi elbette ay’ın bir yüzü karanlık iken yıldızlara da söz hakkı
tanımadı gök yüzü.
Karanlığa dokunan.
Haysiyetine dokunan.
Bir de dokunamadığı.
Özgürlüğün bir masal
olduğu ve tüm masalların da özgürlüğün ta kendisi.
Aslında yazmanın tadına
doyamazken bir masala da eşlik eden mısralar elbette şiir ile masalın izdivacı.
Susan ne yer ne göktü
madem.
Ant içti susmak adına
ve rahmetine yakın iken İlahi Gücün koruyuculuğunda gecenin koynunda uyuya
kaldı kalem ta ki yeniden karanlığın saati gelip yeniden çağıracağına emin düş
bahçesinde bulut kadar masum olmayı dilerken Rabbinden.
dost emeğine kalemine yüreğine sağlık selam ve saygılar
Teşekkür ederim dostum.
Sağ ol çok sağ ol
Karanlığa dokunan.
Haysiyetine dokunan.
Bir de dokunamadığı.
Özgürlüğün bir masal olduğu ve tüm masalların da özgürlüğün ta kendisi.
Aslında yazmanın tadına doyamazken bir masala da eşlik eden mısralar elbette şiir ile masalın izdivacı.
Susan ne yer ne göktü madem.
Ant içti susmak adına ve rahmetine yakın iken İlahi Gücün koruyuculuğunda gecenin koynunda uyuya kaldı kalem ta ki yeniden karanlığın saati gelip yeniden çağıracağına emin düş bahçesinde bulut kadar masum olmayı dilerken Rabbinden.
Şiir şairin dilidir bazen mutlu bazende hüzünlü dökülür kalemine .Hüzünlüydü, yüreğine sağlık arkadaşım sevgilerimle...
sağ ol sevgili arkadaşım. seni seviyorum ve içten yüreğini elbette sevgi dolu. tüm sevgimle canım. hayırlı akşamlar diliyorum.