Her yastı yasa bildiğim ve yaşlı
yolların çorak gözlerinde saklı o devasa esinti.
Bir milföy hamuru gibi bazen yaşamak.
Bazen surlara astığım aşk ve bayrak
İdamesi ömrün
İfa edemediğim nesi varsa dünün.
Yol yakınken dönmeli diyen kimse
Yolda kalmışlığımın bir adım ötesi
Ötekileştirilmiş kimi zaman hayat
Kurban verdiğim duygular adeta bir
teminat
İhbar edilesi gün
İmha etmekle iştigal kimse kötü ve
zalim
Seyyah hecelerden bir atlas yorgandı
çekili üstüme
Bazense üstüme alındığım nicesi
Niyazımı bilen tek duyan elbet yok
ötesi.
Düşlerim tekbir getirdi, hafız sonra
sayacını kırdım mevsimin ve devasa bir haznede saklı tuttum iç sesimi bir ömür.
Yiten zamanın peşinden gittiğim
bazense bilip bilmeden izlendiğim.
Sözcüklerdi ucu yanık. Efkârdı adeta
batak olan.
Her düş’ ün bir ötesi düşündüğüm
kadar düşlediğim mutluluk ihbar edilesi bir kıyımsa içimi darmadağın eden
defolu bir sevgi belki de insanların iliklerine kadar hissettiği.
Sözcük coğrafyamda saklıyım dağlar
bentler aştığım bir yangınım ben.
Yaradan mütevellit yamalı yüreğimde
harmandalı oynayan duygular.
İkaz ediyorum iç sesimi ve baskın
çıkan dış sesi duymazdan geliyorum.
Renkler var yalın.
Renkler var kaygan.
Renkler var karanlığın uleması.
Renkler var cebbar ve sıra dışı.
Karma bir sevgi benimki: yeryüzünde
hala mevcudiyetini inanıyorum sevginin ve güzel insanların. Taşkın yüreğim
bazen pıhtı atıyor bazen çatallı sesi yalnızlığın feryat ediyor.
Düşlerimden sorun beni içine düşülesi
bir aşk mademki hayatın serin rüzgârı…
Fedaisiyim sevginin farzı mahal aşkın
ta kendisi.
İçimde saklı dağlar, beyitler.
Dışımda saklı hazan mahsulü dökülen
yapraklar.
Gün firar etti penceremden.
Geceyi ihya edeceğim az sonra ve
zemherilerde kundaklanan acılarıma bir son vereceğim.
Ne zamanki kalemi elime alsam akıl
devre dışı duygular hızlıca soluyor ve soluklanıyor.
Derdest edilmiş bir dünyanın son
bedevisiyim.
Beynamaz yüreklerin tesellisi iken
ihanet sevgi denen iklimde saf tutmanın verdiği mahcubiyet ve mağduriyet ile
helalleşiyorum.
Gün izbelerde.
Gece kıyamda.
Hayatsa eriyen mum gibi.
Öyküm yalın öyküm sonsuz öyküm
aslında hiç olmanın insan hali ve yalnızlığın meali.
Yorgun sözcüklerim var bir elden
diğerine dolaşan elbet el veren Yaratan ben ki yaratılmışların en akıllısı en
de âcizi elbet şerh düşüyorum güne, günbegün artan bir acıyla saf tutuyorum
hazan denen iklimde.
Yollar uzun.
Yol yorgunu değilim oysa.
Çünkü kısa mesafelerde gidip geldim
bir ömür ve beni bekleyen hayat öylesine ağırdan alıyor ki mutluluğu elbet çift
dikiş yaşıyorum aşkı sobelenen bir oyun çocuğu gibi hala masum kalabilmenin
mücadelesini veriyorum.
Şehla gözlerinde evrenin.
Sancılı doğumunda günün bense
şafakları saydığım kadar sarsılıyorum yeniden izahı olmayan hayallerden
derlediğim bir günlükle esiyorum yel gibi azığa alıyorum düşleri sel gibi.
Mimarisi yüreğin duygulardan damlayan
heceler.
Minvali öykümün mizacıma yakın
gülüşler ve düşler.
Boykot ettiğim mevsim kürediğim de
küstüğüm de.
En çok insan iklimlerinde saklı
sözcüklerim.
Bir elimin verdiğini diğer elim
görmezken ben vakıfım baktığımda ne olduğunu görmeye.
Yamalı bir atlas.
Yarenim kalem.
Yâd edilesi mazim.
Yandığım kadar mezarıma attığım
toprak kürek kürek.
Hazanı içiyorum aşkı biçiyorum
hicranım ve heder olduğum.
Kuruyan ağzım kuruyan toprak.
Ismarladığım sözcükler geç ulaşıyor
adresime bense bir ömür içtimada.
Derken dökülüyorum yollara oralardan
dizelere dizdiğim sözcüklerle diz dize ve ben imkânsızı diliyorum…