Tut ellerinden düşlerimin ve düşlediğimden öte kıyıma uğradığım gerçeklerin gönüllü aşığıyım ben: aşkın zemherisinde saklı meftun bir güneşim ben Çarşamba Pazarında unutulmuş bir küfeyim.

Hicreti ömrün.

Hicazı şarkıların…

Şiirime her kramp girdiğinde okuyup üflediğim duamda saklı bir mecrasın ve bültenlerde geçen alt yazıdan hallice saydam bir varlıksın sen.

Bilinmezin niyazında bilindik tek kelimem yok: bilumum acıyı halının altına her süpürdüğümde dimağımdan taşar tozlar kirler ve kindar iblisin şerrine nasıl da lanet okurum.

Arpa ambarındayım.

Yıldız kümesinde dolunaya âşık ve de küskün bir yıldızım.

Mavidendir mintanım ve mıntıkamda saklıdır hayallerim: tohuma kaçan düşlerin berrak sözcüklerinde belki de saklanmışlığımla kafa tuttuğum cihanın en münferit hayalperestiyim.

Yakamozlar biriktirdim ben çeyiz sandığımda.

Zamanı gelmeden soldum sonra.

Aşk idi madem kutsalım âşık olmayı bilemedim aşka aşık bir gül olmanın ötesinde bülbül ile sırdaştım aşktan öte.

Mevsimin nazlısıyım, babamın tek kızı.

Körüklendikçe kâbuslarım kürerim ben geceleri tenimde doğar güneş tinimde söner yıldızlar titrimse Rabbine sadık aciz bir beşer.

Manifestosu ömrün.

Manik sözcüklerde saklıdır zaferim.

Düşlerin tarhında, yangın ötesi bir yanış aşkın kölesi o izdiham yüklü koridorlar…

Bir kopuştur aşk, şehla gözlerinde sevgilinin mayın döşeli yüreğin fermanıdır söylenmeyen her deyiş.

Savsaklanan her duygu lakin gelir de yatıya kalır aşkın ruhu.

Kaykılmıştır yürek bazense kazan kaldırır ve sözcükler tüter yürek ormanından.

Bir vaveyla.

Sabırsız bir iç çekiş.

Kasıtsız bir sevgi ve aşktır hüzünle depreşen iç içe.

Sevdalıdır gönül muradı taşkınlara yol açar hükmü verense yüce Yaratan.

Mısır patlağı gibi özlem.

Kıyısından köşesinden kimse nasiplenen.

Bir muhtıra ise aşka düşmek kölesi olursun adeta kapısından kovulduğun köyün muhtarı adeta ve kayda aldığın her an sevgiliden uzak geçen gün ve gece.

Mavidir mintanı sırların.

Yanan bir türküdür yazmaya durduğun fermanın.

Dibi görürsün her düşündüğünde sevdiğini ve her göremediğinde insan doğar şair olursun ömür bitiminde.

Şüheda dünün.

Sevdalandığın yârin.

Köküne sadık toprağın aşkla örülü her miliminde ve kükreyen göğün alfabesidir içine düşülesi tuzağın her karesi.

İmha edemediğindir özlem.

İfa edemediğin aşkın arka bahçesi bazen cennet bildiğin sevgilinin gözleri ne zamanki uzağına düştün cehenneme dönen hayatın çapulcu gölgelerinden kaçışansındır kaybolduğundan öte kardığın her hece kayıplara ihanet ettiğin dününden gününe uzayan o uzun köprü.

Mintanındır şiir mademki kavuşamıyorsun yâre için için yanan sessizliğin ve nice hale.

Mehtabın ç/ağrısıdır geceye hükmeden.

Yıldız haritasında kayıpsındır uzak düştüğün mutluluğa yine de beyitler solar bentler aşarsın bir yıkımsa ömür aşktır enkazından doğduğun ve ufkunda mazinin uyduruk bir heceden çok öte nasıl ki hizaya geldiğin aşkla ihya edilesi her an emsalsiz bir ferman yazmaya cesaret edemediğin ve küstüğün güneşe ne de olsa mehtabın sefasını sürersin her gece ve koyu gözlerinde sevgilin fetvalarını dinlersin aşk meleğinin.

Kifayetsiz kaldığın.

Kibrine yenik düştüğün ah, o ulaşılmaz sevgilinin…

Mihrabı yerindedir oysa yolculuğunun ve meramı saklı Allah katında her bilinmezin.

İçinde kalan nice ukde ihbar ettiğin.

Ne çok evrenin sarmalında yalnızlığa itibar ettiğin.

Bir imla hatasıdır belki de aşk illa ki aş bildiğin yüreğin doymazlığı aşkın seni sürüklediği ve lahzası yüreğin mevsimden öte bir çağrışım ve cefasını dinmez de kelamın.

Göğün her katresi.

Aşkınsa alfabesi ve zimmetli yüreğin şiire ve şaire…

Aşktır seni yücelten aşina olduğundan öte.

Aşktır seni yerin dibine sürükleyen ne de olsa lavıdır aşk varlığının kıtalarından aşamadığın coğrafyaların da hulasası varamadığın bir yaka içini açamadığın o yamalı yara.

Yeltendiğindir aşk.

Yaltaklandığın aşk meleğine.

Kibarca telaffuz ettiğin ve de refüze yüklü bir kelam bazense geri dönümü olmayan bir selam.

Misafir eylediğin.

Mizansen bellediğin.

Elemediğim belki de elini süremediğin kısaca elemin dış cephesinde tutuşan kuru yapraklardır harlayan yüreğini ve meltemin matemi…

O lahza ki…

Feveran ettiğin ve de ansızın.

Firar edemediğin bedenin ve közünde saklı devasa bir t/aşkın…

Milim sekmezsin.

Mintanını çekersin de çekersin.

İçine çekersin aşkı ve sevdanın yanık kokusunu.

Kehanetler dile gelir ve ihanet ettiğin benliğin.

Kutuplardan çeker çıkarırsın o devasa buz dağını ve işte içine saklanırsın karanlığın.

Mizacından öte ödün verdiğin.

Mihrabın tok sesinde şaşa kaldığın.

Haşmetlidir aşk ve aşka düşen ve yaren bildiğin şiirlerden öte Şimal yıldızında saklıdır adeta varlığın…

Sinende saklı.

Simandan dökülen.

Şimendiferi ömrün sefasını süremediğin ve dik yakalı aşkın masum çığlığı.

Esvabı yırtıktır şairin ve aşk çeşmesinde yüzünü yıkarken gördüğünden çok öte göremediğin sevgilinin yolunu gözlerken yanarsın da yanarsın aşkın kerrat cetvelinde nasıl da bıçkın ve bıkkındır ruhun.

Bazense miadı dolan aşk ve şehrin sevdalı denizinde bir araya gelmeyen iki yakasında ve işte ansızın da sönebilirken aşkın ateşi bazen tüten buharı üstünden kış güneşinin aşksa şiarıdır şairin bazen uzak iklimlerde ve sürgün coğrafyalarda sürüklenen dizelerin ve kanayan dizlerin de tutmaz olur ansızın çünkü aşksız yaşayamaz insan…