![Card image cap](/uploads/post_images/20190508180758_post_5cd2f0cebedec7.99269389.jpg)
Uzun ve çok güzel bi̇r mevsi̇m
‘’Yazmak beni iyileştirdi ve belki de
daha iyi bir insana dönüştürdü. Yazma emeğiyle geçirdiğim bunca zaman ruhumu
özgürleştirdi, bağımsızlık duygumu pekiştirdi. Bana; yazdıklarıma, sezgilerime
ve kendime inanmayı öğretti.’’(İnci Aral)
Şuh mevsimin kanatlarına d/okunuyorum
ve aralanan o kapıdan yavaş yavaş s/üzülüyorum içeri.
T/asamı ve dünümü geride bıraktım
gibi gözükse de tüm dertlerime, tüm yarım kalmışlıklarıma ve ben tüm kötülüğü
görmezden gelen gönül gözüme minnettarım.
Zamanın y/arasında ince bir sızıyım
işte ve hiçliğime vakıf, varlığımla telaşlı telaşlı yol alıyorum ve içimde
dinmek bilmeyen sevgiye ve coşkuya kanat takıp içimdeki Mehter marşını da
sonlandırmadan bazen dilime takılan bir şarkıyı bazense Kalamış’a gidip huzur aldığım
akşamüstlerini düşünüyorum her zaman diliminde ben biteviye sevginin
tetiklediği sırnaşık bir sevda masalına bulaşmışken ve aşktan gözümü alamadığım
gönül gözümde de kocaman bir bahçe s/alınıp duruyorum.
Yazarla bütünleştiğim o muhteşem
cümle ve evet, ben daha da iyi bir insana dönüşüyorum günbegün.
Sazlıkta söylenen bir kuş gibiyim
yoksa vıraklayan bir kurbağa mı?
Sezilerimle salındığım ve hicap
noktasında hazır ol’a geçip içimdeki emir erine buyruklar yağdırdığım.
Tembel varlığımla dönüp de baktığımda
çok çok geriye ve hala aynı masalı dinletmek yerine yeni hikâyeler
kurguluyorum.
Yüreğimin tansiyonu asla düşmüyor
çünkü heyecanla ve aşkla yaşıyorum.
Zamanın iri damlalarında hicvine
yenik düştüğüm evren belki de nokta koymaktan kendimi men ettiğim bunca
yazdığım ve yetmeyen ve ritmi azalmayan aslında aşkı andığım ve aşka bandığım
gerçek yüzüm.
Hüznüme binaen yaşarken bir de asılı
kaldığım o meyve ağacı sanırım dallarındaki meyvelerden nasiplenmek adına
tepesine çıktığım bir türlü de inemediğim oysaki darağacına duyduğum özlem kısa
bir süre evveline ait o perişanlık duygusuyla ölümü irdeleyen lakin hayattan da
vazgeçmeyen.
Soytarı yüzüm belki de hani kolay
kolay kimselere göstermediğim ve sadece bana en yakın duran insanlarla
geçirdiğim vaktin nihayetinde bizzat kahkahalara boğduğum ve de boğulduğum.
Saklambaç oynayan bir çocuk gibi
kimin nerede saklandığını bulmak adına al yanaklarımla ağaçların arkasına
baktığım aslında ruhlarını bilip bedenlerinin çok da önem teşkil etmediği.
Ruhumda biriken binlerce duygu belki
de bir alâmetifarika içime gizlenen mevsimin boyutsuzluğunda ben kalıcı olan
her şeyi yok sayıp aslında hiçbir şeye denk düştüğümün bilincinde bu güne kadar
elde ettiğim hangi başarı ise kalıcı olan pek de önemsemediğim.
Üç beş diploma… yıllarımı verdiğim.
Belki bir iki yabancı dil lakin yurt
dışına çıkmadığım halde koruduğum bilinçli bir şekilde de ilk evvela Türkçeme
sahip çıktığım.
Sancılı bir hayat belki de gözüken
çok sıradan oysaki sıra dışılığımın bilincinde başka insanların yerine de
sevebilmeyi becerdiğim.
Ne çok şey olmuş meğer ben yazmaya
başladığım 2012 senesinin Eylül ayında sanki yeniden doğuşumu kutladığım o her
masaya oturuşumda tüm hurafeleri ve ömrümün tüm yenilgilerini de yok sayıp
bülbül gibi şakımaya yürek veren oysaki gül hüviyetimle gülümsemeyi en çok
kendime yakıştırdığım hüzün düşkünü görünen tüm yazılarımda aslında kendimi
mutlu kılabilmeyi de becerdiğim…
Zaman değişirken muhteviyatı
koruduğum ve tüm saklı gölgeleri bir bir çekip çıkardığım ve orta yerine şehrin
yığdığım aslında bir enkaza dönüşen varlığımın da yazmaya başladıktan sonra
inanılmaz bir şekilde yeniden biçimlenmeyi de becerdiğimin de kanıtı iken
yazmadan geçen günü ölü bir yıl gibi azığa aldığım.
Beyitler gibi kısa bir öz geçmiş
aslında ne zamanki bir mülakata gireyim otomatik bir şekilde cv’mi insan
kaynaklarına sunduğum ve girdiğim yüzlerce sınav oysaki benim benle yarışan ve
tüm sınavlarda gösterdiğim başarıyı küçümseyip yeniden denediğim ve işe
başladıktan kısa bir süre sonra sıkılıp istifayı bastığım amiyane tabiriyle.
Bilmeden yaşamak/mış benimki ve asla
yaş almayacağıma inanıp yasımı filan da görmezden geldiğim ama yasadığım her
duyguyu da sermek gözler önüne.
Savrulmak belki de beni bir ömür
yoran.
Mantık hatalarıma karışan hissiyatım
ve sayısalcı olup da edebiyata düşkünlüğümü ne yazık ki eğitim gördüğüm
kurumlarda hiçbir öğretmen ya da öğretim görevlisi tarafından bana sunulmayan.
Tüm olanlar belli ki yanlışlık
yaptığım meslek seçimimde bir arpa boyu yol gitmek için senelerimi eğitime
harcayıp mesleki anlamda da gözümü en tepeye dikip nihayetinde meslek hayatıma
ihanet edip belki de en çok ailemi cezalandırdığım.
İnsan bazı şeyleri kendine kolay
kolay itiraf edemiyor ve ben yazdıkça her gün illa ki yeni bir şeyler
öğreniyorum özellikle dokunulmaz sandığım kimliğimin nasıl da örselenmiş
olduğuna vakıf akıllı seçimler yapmayı da es geçip iç sesimin sürüklediği her
mecrada bir o kadar kendime yüklenmeyi pek de iyi bir m/eziyet sayarken.
Sarkacın gidip geldiği nihayetine
başımı duvardan duvara vurup inzivaya çekildiğim o uzun yılların ardından da
kurtuluşum yazma coşku ile gerçekleşmişken.
Kolay olduğunu söylemeliyim ne
zamanki içimdeki gerginlik had safhaya ulaşsa yazarak hayata ve insanlara bakış
açımda muazzam gelişimler olduğunu da elbette itiraf ediyorum ve sevgili
Aral’ın da dediği üzere sanırım daha da iyi bir insan oldum üstelik gördüğüm
zararın da haddi hesabı yok iken yine tüm eleştiri oklarını kendime fırlatıp
kalemimi sorguladığım kadar da insanlığımı sorgulamaktan geri duramadığım.
Peki, öncesinde kötü bir insan
mıydım?
Elbette hayır gerçi kim kendine kötü
diyebilir ki ama bildiğim şu ki; bir ömür gördüğüm ve kötülük ve zulmün
ardından değil kötü olmak kötülere karşı durmak bile akla zarar hele ki
azınlıkta iseniz ve tüm zararınız da kendinize ise elbette kendime verdiğim
zarar da ilk sırada o yüzden acılarla beslendiğim de koca bir gerçek yeter ki
kimsenin canını acıtmayayım felsefesi ile yolunuz hidayete düşerken ve Allah
rızası için yaşayan bir insanın Allah dostu olanlardan başka da kime ihtiyacı olabilir
ki?
Göğün tentesinden damlayan damlalar
sanırım sağanak pek de duracağa benzemiyor ve işte yine mevsimle eşleştiğim ve
tüm aldatıları görmezden gelip sadece gerçeklerin peşinden koştuğum bir o kadar
hayal gücüme sığınıp kendime sayısız dünya yarattığım hem de ufacık yaşımdan bu
yana.
Eğer ki evin ilk ve tek çocuğu iseniz
ve aileniz asla da sokakta oynamanıza izin vermiyorsa hele ki bir de dünya
güzeli bir babaanneniz varsa.
Tek oyun arkadaşım iken zavallı
kadın…
Bu da yetmezmiş gibi kendime hayali
oyun arkadaşları yaratırken.
Ve sonuç: seyreyle gümbürtüyü.
Gülümsemeyi hep sevmişimdir fakat son
on yılı devreden çıkarmalıyım eğer ki mevzu bahis gülümsemek ve mutlu olmak
ise.
Sayısız dış faktör üstüne üstük
içinizde kaynayan bir volkan da varken ve eklenen tüm dış faktörleri de
yüklenip derken mimoza mevsimi geldi çattı işte ve ta içimde saklı duran yazma
yeteneğimi fark ettim belki de fark eden ben değildim özellikle yazmaya yeni
başladığımda bana güç veren ve kol kanat geren az sayıda üç beş insan yoksa bir
kişi mi demeli?
Hakkını yiyemem hani bana destek
çıkan kim ise aslında kendimle özdeşleşen hiçbir meslek ve meşguliyet yok iken
o sıralar Tanrı bana yeni bir kapı açmış üstüne üstük diğer kapıları da hala
açık ve saklı tutuyordu.
Temennim ne mi idi?
Belki başarılı bir bankacı ya da
kariyerinin tepe noktasında bir akademisyen belki de çok iyi bir yabancı dil
öğretmeni kendini ülkesine ve tüm çocuklara adamış.
Tüm bunlar için ödediğim diyetler az
değildi hani ve ne yazık ki yoluma çıkan insan ve kanun denen engeller yüzünden
kendimle yüzleştiğimi sanıp tüm dünyamı da karartan o hayal kırıklıklarını asla
unutamam ve derken ivme kazanan özel sebepler derken araya giren nice sağlık
problemi özellikle ailemle sınandığım ve bir çıkış noktası aradığım.
Körün istediği bir gözdü madem ben
üstüne bir göz bir de uzak gözlüğüne sahip oldum.
Çok uzak görünen insanları ve iç
dünyalarını keşfetmeye dair bir inançla yüreğimdeki coşkuyu boca ettim aslında
evreni sahiplenme duygusu idi vakıf olduğum ve derken sayısız insanla kesişti
yolum.
Bir yandan da hayatın iniş ve
çıkışları hele ki hayatı on sene evvelinden takip ettiğimi de göz önüne alırsam
bayağı uyumsuzluk çektim keza çekmekteyim de yine de sınıfta kaldığımı pek
sanmıyorum gerçi eğitim hayatımda bir kez bile sınıfta kalmamış olmak çok mu
övünç duyacağım bir başarı? Belki de hep buydu bana öğretilen ve ön görülen o
yüzden başarılı bir öğrenci olmak benim tek vazifemdi bir de iyi bir evlat
olmak ve arkası geldi de.
İyi bir arkadaş.
İyi bir akraba.
İyi bir komşu.
İyilerden mütevellit iyi de bakalım
hayat bana gerçekten iyi davranıyor muydu?
Ne fark eder ki siz iyi bir insan
olduktan sonra varsın kötü davransın.
Ve işte kaybettiğim nokta ne de olsa
yüzümde maske olmadan yaşadığım bir ömrün ardından bana sunulan maskelere ne
yazık ki de inanmıştım en başında gerçi hala aldanıyorum ama bu demek değil ki;
karşımdaki insanı rencide edeyim ya da yok sayayım gerçi çoğu zaman yok
sayılmak en ağır ceza iken…
Ve de tepkisiz kalamadığım ve yaza
yaza kendimi iyi hissettiğim.
Zamana dönüp de b/aktığımda.
Aman vermeden yaşamak neymiş, bunu
kendime sorduğumda bir de.
Ve de yazarın dediği üzere:
‘’Belki de zaman bütün acılarıyla ve
bıraktığı izlerle uzun, güzel bir mevsimdir.’’
Ki asla da şüphem yok ne de olsa
dalını arayan bir yaprağım ben uçuşan saçlarımı ıslatan yağmuru da yok
sayamadığım elbet güneşin bir gün bir tek gün benim için doğacağından yana da
şüphem yok iken…
Sevgimle.
Hayat hep istediğimizi bize sunmuyor ama bizler avutuyoruz kendimizi sunduklarıyla, hayata olumlu bakıyoruz şairem sevip sevildiysen gerisini boş ver gitsin diyorum kendime, sevmek karşılıklıysa bedeldir ömre, sevgilerimle...
Yüreğin dert görmesin arkadaşım.
Çok teşekkür ediyorum.
Sevgimle canım.