
Uyudum uyandim uyudum uyandim
‘’Neden edebiyat? Yeryüzüne
dayanabilmek için…’’(Alıntı)
Bohem sözcükler ve alacalı bulacalı
bir evren özlemi: a, bir de süt liman bir hayata özlem saklı iken sönük ferinde
göğsümün de içinden firar etmek isteyen bana dair bir gizem ve yaza yaza farkındalık
kazandığım devasa bir hüzün meğerse çalınan ve istila edilen mabedimden sonra
sığınmak adına yarattığımı sandığım bir dünyaya…
Farazi ne çok duygu ve söylem ve
aykırı ruhum ne de olsa koşut bildiğim illa ki içimi dışıma yansıtmak adına
heba olan ömrün salkım söğüt dağınıklığında neye denk düştüğümü hala
kestirememişken…
Lafügüzaf.
Ne bir rüzgârım esen ne de gaipten
gelen bir varlığım gelin görün ki; her gün ama her gün aynı addedilse de illa
ki firari duygular farklı noktalarda yığılıyor ve yüreğin güvertesinde
salınıyor sözüm ona da can simidi bellemişken kalemle yaptığım ittifakı.
Öncesi malum belki de kendimce
yarınlara yaptığım bir yatırım bu bitimsiz yazma sevdam. Zaten neye
sevdalandımsa bir yerlerden koptuk uzaklaştık birbirimizden ve bu bir algı
hatası da olmamalı: ne beşeri ilişkiler ne de başarı addedilen çünkü hayatta
kalmak adına ben insanlara değil hayallere sevdalandım elbet bir ömür de
sevginin tütsüsü ile yandım yaktım ve harmanladım her hayali.
Bazen burnuma gelen yanık kokusu çok
uzak bellediğim bir yangın meğerse hayallerim ve emeklerim çıra gibi yanıyormuş
nerelerde boy gösterdimse ne tabiri vardı yalnızlığımın ne tabibi vardı uğruna
yana yakıla çabaladığım her neyse ucundan tutmakla hayatla aramda bir köprü
inşa etmek adına. Ve dişimle tırnağımla neye kavuştumsa illa ki insanlardan
zarar görüp bir baktım ki; benim de çoktan hayallerim çalınmış. Üstüme bir kere
bile alınmadım üstelik çünkü paylaşmayı hep sevmiştim dostlarımla ve
hayallerimin yavaşça beni terk ettiğine binlerce sene sonra vakıf oldum.
Israrla yeni hayallere yelken açmak
asla zor olmadı ama nice zaman sonra anladım ki; bayağı bir yıpranma payı ile
ömür de tükenmiş hani elbet tükenen benliğim, bedenim ve yorulan zihnim en çok
da beynimizin kullanmadığımız o atıl kapasitesini kullanılır hale getirmeyi bir
vazife bildim ve bunu bir şekilde gerçekleştirdim de. Uzun seneler boyunca
uykudan uzak bir yaşantı sürmek bir yaştan sonra gösterdi etkisini ve
şimdilerde uykuya doymadığım bir yandan hala uykusuzluk çektiğim elbet bunun
bir göstergesi.
Bir yerden başlamak mı? Yoksa ansızın
noktayı koymak mı? Her ikisi de elbet bu girift yapı ve de ikilem yüklü hayatın
aslında tırmandığım dağda beni kaydırdığını da yine geç fark ettim.
El sanatlarında asla başarılı
değildim ve en çok sayısal yeteneğimle yol kat edeceğim de aşikârdı ve çok geç
bunun da bir aldatmaca olduğunu anladım ve sözcüklere olan düşkünlüğümü kalıcı
kılmanın yolu okumaktan sonra da yazmak olarak düştü aklıma sonra zemine sonra
beyaz sayfaya…
Bir kaçıştı madem hayallerin gerçek
kılınacağına dair bir ömürlük çabalarım bir anda rengi değişti dünyanın ve
gecenin zemininde ben emin adımlarla kendime göz kırpan bir yıldızdım.
Sözcüklerin ve sevginin
dokunulmazlığı olduğuna inanıyorum bir o kadar da insanların ve özel hayatın da
dokunulmazlığı olduğu bir ömür kabullendiğim bir düşünce iken bunun da bir
aldatı olduğunu bir şekilde öğrendim bu yüzden zihnimde kayıtlı her düşünce bir
duygunun paralelinde sert biri niş yaptı mı yere bu baştan çıkma haliyle
kendimle olan devinimimde yol kat ettiğimi de söyleyebilirim kolaylıkla.
Hali hazırda çalınmış yüzlerce hayalim…
Ve de yeniden tasarlanmayı bekleyen düş belleğim en çok da alt bilincimde saklı
kayıtları bir bir düşerken kalemin ucundan ve ben bile şaşkınım bunca zaman
fark edemediğim özelliklerimi aslında Mevla sunarken önüme elbet yazmanın
sonucunda kendimle yüzleştiğim diğer yandan intibak etmek hayata. Dahası da var
elbet çünkü olumlu olan bunca şeyin yanında olumsuz seyreden bir minval de
saklı. Elbet hayatın tozpembe olmadığını da son yıllarda gözlemlerken eksi
hanede saklı tüm sıkıntıları ve tüm yanılgıları da kabullenmek zorunda kalıyor
insan.
Ve de kabul görmek elbet onay almak
en çok da okuyucu ile ortak paydada buluşmanın verdiği o haz ve bitimsiz coşku.
Yazmanın getirisi olduğu kadar götürü de saklı o bilançoda. Bazen gün sonunda
bazen çok zaman geçtikten sonra üzerinden bazense ansızın hâsıl olan bir
farkındalık…
Az evvel Tezel Özlü’nün bir
makalesini okurken rast geldiğim bir cümleden başlayıp da yolum bu satırlara
düşmüşken. Ve onun da Kafka’ya olan düşkünlüğünü resmettiği…
‘’…uyudum, uyandım, uyudum, uyandım,
ne sefil bir yaşam.
Yalnızlık, bana hiçbir an eksilmeyen
bir güç veriyor.’’(Kafka)
Mübalağa ettiğini de asla
düşünemiyorum hani ve gerçek manada yazar zaten yazarken yalnızlık denen
giysiyi giymişken benliğine ve gerçekten de yalnızlığın tütsüsü bir ömür yansa
da sönmezken şimdilerde bundan güç aldığımı asla yadsıyamam. Öncemde saklı olan
onca kalabalık ve ansızın yalnızlığa davetiye çıkaran en çok da dostlarımın
sırtımdan hançerlediği en çok da ölüm yokuşunu defalarca tırmanırken elimi
uzattığım ve reddedildiğim.
Bunun bir kurtuluşu olduğunu da asla
getirmedim hani hatırıma işin ilginci bir çıkış noktası beklediğim farklı
şeyleri farklı alışkanlıkları kendime yakın bildim ve aslında bunların bir
aldatı olduğunu yeni yeni fark ettim. Hüzün hırkam hala sırtımda zaten bu hüzün
de ayrı bir farkındalık sunmuşken ve hüzünlü kalbime en çok O’nun sahip
çıktığına artık eminken. Bir kurtuluş ararken meğerse içimde infilak eden bir
sessizlikmiş yazma güdüsüne çok geç vakıf olmuşken. Resmettiğim sayısız ayrıntı
ve tablonun geneli karanlık iken bir detaydan çıkıp da yola bir yazıyı kaleme
alırken ve bir detaydan çıkıp da yola yine gün içerisinde ansızın neşelenebildiğim
ve hala umut edebildiğimin de farkına varmak adına.
Albenisi olan duygular olduğu kadar
da yoran nice duygu ve elbet insan ama yine insan iken diğer insanın zehrini
alan hele ki bir ömür yüreğimden defalarca sokulmuşken biliyorum da artık hani:
suyun uyuduğunu ve düşmanın uyumadığını işin ilginci herkesi ama herkesi dost
bilmişken ve benim uyumam da onlar için zafer olabilmişken. Ve çok sonra
öğrendiklerim üstelik ben her şeyi yarım bıraktığım gibi bu yarımdan
kendilerine birer dünya ören elbet en yakınlarım derken her biri de sırra kadem
basmışken.
Kabullenmek elbet çok zor oldu çünkü
durduk yere ihanete uğramak insanı hayli yıpratıyor. Çürüyen düşüme buz
koyacağıma o çürük dişi oymak ve derinlerde bitmek bilmeyen bir acı ki: kanal
tedavisi olmadan o dişin üstünü kaplamak gibi ve acısı da sızısı da aralıksız
büyürken…
Gözümde büyüttüklerim elbet ve
kendimi illa ki yok saydığım ve ben, sevgide ve saygıda sınır tanımazken…
‘’Anlatımlarının gerçekçiliği
Kafka’nın öylesine insanın düş gücünü aşıyor ki…’’ (Alıntı)
Mademki sözcüklerden bir silah
edindim kendime ben de diyorum ki: yazmak her öldüğümde daha da fazla acı ve
coşku veriyor bana ve sözcükler kadar sadık okuyucu kadar da hayatıma katık
etmişken duygularımı kaleme almayı, ölmek kadar yazmak da sonsuz doyurucu ve
işte beni bu dünyanın tüm sıkıntılarından acılarından bir süreliğine de olsa
uzak tutan…
Çok çok teşekkür ederim